Karl Marx, yüzyıldan fazla bir zaman önce sosyalizmin öncelikle gelişmiş ülkelere has bir realite olduğundan bahsetmişti.
Amerika Birleşik Devletleri’ne bir şeyler oluyor. Manhattan’da Zuccotti Parkı’nda başlayan isyan ateşi yayılıyor. Chicago, Boston ve Los Angeles’tan da isyan sesleri yükseliyor. Bazı göstericiler ellerinde karton bardaklarla zenginlere destek olmak için para topluyorlar. Yakalarında “Zenginlere yardım edin” kokartları taşıyorlar. Millet dalgasını geçiyor. Benim geçen akşam televizyonda gördüğüm bazıları ellerinde “Göstericileri değil, bankacıları tutuklayın” pankartları taşıyorlardı. Zuccotti Parkı ahalisini asıl ilgilendiren ise Amerika’nın finans merkezi olan Wall Street’in işgal edilmesi kampanyası. Kampanyanın şimdilik belirgin bir amacı yok. Hedefi de yok. Kampanyayı organize edenlerin internetteki web sitesinde, ‘Arap Baharı’ndan örnek aldıklarını yazıyor. Organizatörler, “yüzde 1’in her şeye hâkim olmasından bıktık, biraz da yüzde 99’u dinleyin” diyorlar. Hareket, romantik ama Muhafazakâr Parti’yi seçimlerde başarıya götüren Çay Partisi (Tea Party) hareketi de öyleydi. Bugün müsaadenizle yine risk alayım ve bir erken değerlendirme yapayım.
İsyan hareketi aslında başlangıçta o kadar da ilgi uyandırmadı. Ancak polisin göstericilere göstere göstere haksız yere biber gazı sıkması, bununla ilgili videonun internete konulması şöyle bir milleti canlandırdı. Sonra hafta sonu, Brooklyn Köprüsü’nü kapatmaya teşebbüsten 700 göstericinin tutuklanması ise isyan ateşini harlandırdı. Yedi yüz kişi tutuklandı ama Zuccotti Parkı’nda yine yüzlerce kişi ikamet etmeye devam etti. Hareket diğer illere yayıldı. İş karıştı yani. Twitter’da hâlâ yoğun bir biçimde şakıyorlar.
Peki, kimler bunlar ve neye tekabül ediyorlar? Birincisi, Çay Partisi destekleyicilerinden sanki biraz farklı gibi duruyorlar. Çay Partisi toplantılarının müdavimleri evli barklı, yaşını başını almış, insanlardı. Krizden korkuyorlardı. Devletin ekonomide artmakta olan rolünden şikâyetçiydiler. Zuccotti Parkı sakinleri ise çok daha genç duruyorlar. Gazetelere konuşan temsilciler 20’li 30’lu yaşlarındalar. Daha kök salmalarına zaman var. Çay Partisi sakinleri inşa ettikleri hayatlarını nasıl devam ettireceklerinden endişelilerdi. Zuccotti Parkı gençleri ise galiba bir türlü hayata başlayamamaktan şikâyetçiler. İş arıyorlar. Eğitimleri iyi ama işleri yok. Bu isterseniz ilk tespit olsun.
İstihdama öncelik
Geleyim ikincisine: Zuccotti Parkı sakinleri ekonomik politikalar söz konusu olduğunda, ağırlığın istikrara değil, istihdama verilmesini istiyorlar. Hatırlayacaksınız, üretimde toparlanma başlayınca, iktisat politikası tartışmaları birdenbire bütçe dengesi ve mali istikrar odaklı olmaya başlamıştı. Cumhuriyetçiler’e seçim kazandıran da bu olmuştu. Şimdi öyle anlaşılıyor ki, buradaki tartışma istikrardan istihdama doğru kayıyor. İktisatçılar ve politikacılar arasındaki tartışmanın sosyal tabanı da bu arada şekilleniyor. Gençler ve işsizler siyasete ağırlık koymak üzere Zuccotti Parkı’nda toplanmış gibi duruyorlar.
Üçüncüsü, siyasetin, iktisadi kriz karşısındaki kararsızlığının ufuksuzluktan değil, toplumsal huzursuzluktan kaynaklandığını uygulamalı olarak öğreniyoruz gibi geliyor bana. Zuccotti Parkı sakinlerinin sayısı artarsa ne olur? Başkan Obama’nın Maynard Keynes’in “Uzun dönemde hepimiz ölmüş olacağız” şiarına uygun etkili adımlar atabilmesi mümkün olur. Utangaç genişletici politikalar yerini işin aslına terk edebilir. Bugün bu anda istikrar yerine istihdama ağırlık verilmesi gerektiği konusunda bir mutabakat güçlenir.
İyi mi olur? Bana kalırsa iyi olur. Birkaç yıldır üniversiteden mezun olan gençlerin önlerinde yol olmaması mutsuz edicidir. Üstelik içinde bulundukları koşullardan hiçbir sorumlulukları da yoktur. Ama işte ortadadırlar. Amerika’da da Avrupa’da da Türkiye’de de işin yükünü işsizler ve gençler çekmektedir. Teorik açıdan neden iyi olacağını da bir ara anlatırım.
Karl Marx yüzyıldan fazla bir zaman önce sosyalizmin öncelikle gelişmiş ülkelere has bir realite olduğundan bahsetmişti. Buyurun buradan yakın bakalım.