Gazdı, frendi tartışmasından alkolik hareket eylemine kadar uzayıp giden zincirde gündemlerimiz arap saçına dönmüşken, iliklerimize kadar krizi yaşayıp, başarılı ekonomi palavrası atanları alkışlayan bir ülkeyiz.
Sadece bu dönemde değil, Türkiye hiçbir dönemde bilhassa ekonomik krizleriyle gerçekten yüzleşmedi. Hep günlük yapılması gerektiği kadar eylemde bulunup, yapısal sıkıntıları halının altına süpürdü. Nitekim bu nedenle belli periyotlarla kriz yaşıyoruz; dünyadan gelsin ya da gelmesin.
Çünkü gerçeğimizle hiçbir zaman yüzleşmiyoruz. Geçtiğimiz akşam cnbc-e’de geceyarısı bir film izledim. 2011 yapımı Büyük Çöküş filmi… Henüz büyük buhranın üzerinden üç yıl geçmeden konuyu beyaz perdeye aktaran bir içerikle suratımın ortasına Türkiye’nin gerçeğini tokat gibi vurdu.
2008 krizi ya da büyük soygununu konu ediyordu. Bilhassa o süreçte Lehman’ın batışı, AIG’nin içinde bulunduğu durum, ama hepsinden önemlisi küresel bankerler ile lobilerin Amerikan yönetimini nasıl tost ettiğini ortaya koyuyordu.
İzlerseniz, malûmun ilanı cinsinden Maliye Bakanı Paulson’un Wall Street başrol oyuncuları ile, Washington’daki iktidar sahipleri arasında sıkışıp kalmasını, yasalara rağmen nasıl duygusal gelgitler içinde zincirleme etkiden kurtulmaya çalışıp, yasa dışı uygulamalar yaptıklarını göreceksiniz.
Elbette bir parça ‘bakın kriz bizden değil, küresel sermayedarlardan propagandası’ var ama, bundan sıyrılarak incelediğinizde o döneme ilişkin çok şey anlatıyor. Fakat bundan daha önemlisi bence, son derece büyük bir buhran hakkında bir ülkenin sinema kanalıyla halkıyla yüzleşmesidir.
Benzer bir yapıyı 1929’daki kriz sonrasında da Amerikan sinemasında görüyoruz. Bu iyi niyetle düşünürseniz özgürlük, şüpheci yaklaşırsanız da kamuoyunu yönetmektir. Yani millet bizdeki gibi ‘psikolojikti, teğetti’ cinsinden avam yaklaşımlarla bu işi yapmıyor.
Ekonominin psikolojik ayağını yönetmek gerçeklerden bahsetmekle olur. Sorarım size biz son kriz dahil, ister ekonomik, ister siyasal hangi gerçeğimizle yüzleşebildik? Yüzleşemediğimiz için ekonomide sorunlarımızın, siyasette de son kullanma tarihi olanların sonu gelmiyor.
Biz biber gazı eşliğinde sinemamız için tarihi değere sahip sokakları, sinemaları, kahvehaneleri yıkarken, elin oğlu bu endüstri aracılığıyla halkıyla yüzleşiyor. O yüzden hepimiz şahit olacağız ki, bu filmin sonunda onlar sorunlarından sıyrılan, biz de sıyrıldıkları sorunların faturasını ödeyen olacağız.
Yüzleşelim diyeceğim ama, sonra da ekleyeceğim. Bunu yapacaklarda yüz mü kaldı?
10 yılı geçti bir yüzleşemedik gitti :)
Yağmur duasına çıkar gibi akpyi götürsün diye muhalefet büyük kriz duasına çıkacak , bindiği dalı kesmesi umrunda değil. Şunu görmüyorlar sanırım bir kriz var bütün dünya kıvranıyor en gelişmiş ekonomileri kıskacına aldı , amerikasından , almanyasına kadar sıkıştırıyor :)