Avrupa ve dünya ekonomisi açısından kırılma noktasına gelindi. Yunanistan tüm uğraşlara rağmen kurtarılamıyor. Ekim ayında parasının biteceğini açıklayan ülke, bundan sonra hem kendisi hem de bölgesi açısından bombalı paket özelliği taşıyor.
Böylesi bir batışın hem siyasal, hem de ekonomik sonuçları olacaktır. Siyasal olarak köşeye sıkışan Yunanistan’a veya durumunu kullanarak onun adına her türlü çılgınlığı yaptırabilirler. Özel güvenlik şirketlerinin dünyada gezerek terör saçtığı bir süreçte, 2008 yılından beri altını çizdiğimiz Türkiye-Yunanistan-İran hattının kırabilmesi için en dramatik noktaya gelindi.
Birileri Akdeniz’de yeni senaryolar üretebilir.
Ekonomik açıdan baktığınızda ise Yunanistan’ın batmasının çok farklı anlamları var. Öncelikle Avrupa ekonomisi açısından psikolojik sınır özelliği bulunuyor. Burada ortaya çıkacak bir iflas ya da temerrüde düşme, arka arkaya İtalya, İspanya, Portekiz gibi ülkelerin tetiklenmesine yol açacaktır.
Bu süreçte Avrupa Birliği’nin çaresizliğine şahit oluyoruz. Nitekim İtalya’nın Çin’den tahvillerini almasını talep etmesi de bunun göstergesi sayılabilir.
Avrupa Birliği ekonomisi Fransa ve Almanya taşıyıcı kolonlarının üzerinde yürüyor. Fakat ortaya çıkacak maliyeti, iki ülkenin karşılaması ve daha da önemlisi bunu kendi kamuoylarına açıklaması kolay değil. Her iki ülkenin de batık durumdaki Yunanistan devlet tahvillerinin önemli bir bölümüne sahip olduğu gerçeğini de ortaya koyduğunuzda sorunun boyutu büyüyor.
Zaten bugüne dek, her şeye rağmen Yunanistan’a verilen desteğin de temelinde yatan nedenlerden biri bu. Bir diğeri de malûm domino etkisi…
Tüm bu resim ortadayken, Türkiye’nin dersini iyi çalışması gerekiyor. Ekonominin patronu Başbakan Yardımcı Ali Babacan, her türlü olasılığa hazır olunduğunu söylese de meseleye ekopolitik açıdan bakmadıkları çok açık. Sadece mali politikalarla bu analizi sağlıklı yapmak mümkün değil. Nitekim diğer bakanlar Zafer Çağlayan ve Nihat Ergün’ün açıklamalarından gelişmelerin sağlıklı okunamadığı sonucunu çıkarmak çok mümkün. Halen sadece Türkiye kriz yaşıyormuşçasına hareket ediyorlar ve zaten öyle bir krizi de kabul etmiyorlar.
Oysa Yunanistan batarsa, bu öncelikle Avrupa ekonomilerini olduğundan daha fazla olumsuz etkileyecektir. Bu ilk planda ihracata fren yaptırır. İkinci planda ise daha büyük bir risk söz konusu… Yunanistan’ın devlet tahvilleri ağırlıklı olarak Almanya ve Fransa’da ama, bunların da kasalarında durduğunu sanmıyorum. Bu tahviller hangi alanlarda teminat olarak gösterildi? Cevaba muhtaç tek kritik soru bu değil. Türkiye’de ne oranda riskli ülkelere ait devlet tahvili bulunuyor? Bu ülkelere ait bankaların bünyelerinde batık ülkelere ait tahviller var mı? Döviz rezervlerimizin ne miktarı bunlarda tutuluyor?
Türkiye’de böylesi suallerin yanıtlarının da açık açık tartışılması şart… Yani olası bir Yunanistan batışı, sadece pazarları ve ihracatı değil, bağlantılı olarak bizim ekonomimizi, bankacılığımızı ve reel sektörümüzü de tehdit etmektedir. Kredilerin erken çağrılması riskini hatırlatırım.
Eğer ekonomi yönetimi kaynağı belirsiz 10,6 milyar dolara güveniyorsa, şimdiden uyarayım, ortaya çıkacak hasarı bu rakam karşılamaz.
Tüm bunlara ilaveten Akdeniz’deki mücadele de cabası… Bilhassa Türkiye-İsrail gerilimi oyununda asıl hedefin doğalgaz ve petrol havzalarına sahip Akdeniz’deki rekabetin bir parçası olduğunu bilmemiz lazım.
Basında yer aldığı gibi bu, Türkiye açısından bir rejim ihracı da değildir. Öncelikle bu Türkiye’nin milli politikasına ters düşer. Ama yine de ihracatta ısrar ediliyorsa, sunulan rejim Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattındaki petrol ne kadar bize aitse, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’ya sunulan rejim de o kadar bize ait.
Bilhassa İsrail ile sahneye konulan ve Kıbrıs merkezli hale dönüşeceğini tahmin ettiğim bu tiyatronun amaçlarından biri de, ABD’nin bölgeden AB’yi saf dışı bırakma hedefidir. Peki AB ne yapacak? Son bir kozu kaldı. Bölgede hakimiyet kurmak için Türkiye’yi yanına çekmeyi deneyebilir.
Bu aşamada da çok yakında AB’den tam üyelik için adım atılırsa şaşırtıcı olmaz. Fakat daha tehlikeli olan, yılların AB sevdasıyla Türkiye’nin bu teklife atlamasıdır. Ülkeyi Avrupa’nın refahına değil, borcuna ortak edecek bu atılım, bizdeki felaketin de tetikleyicisi olur.
Bir süre daha sıcak para gelir, biraz daha borçlandırılırız ve ihale bize kaldıktan sonra tanıdık bir ziyaretçi kapımızı çalar. Düyun-u Umumiye…
Şimdi tarihi önyargılarla zil takıp oynayanlar, kendisine tekrar sorsun. Yunanistan batarsa ne olur?
”Bir süre daha sıcak para gelir, biraz daha borçlandırılırız ve ihale bize kaldıktan sonra tanıdık bir ziyaretçi kapımızı çalar. Düyun-u Umumiye…”
Ülkemde birisinin şöyle dediğini hatırlıyorum, çılgın projelerle alakalı olarak !
” ….DEDEM DE BÖYLE YAPMIÅžTI ”
BU SEBEBTEN KIRMIZI HALIYA DOĞRU DÖRT NALA KOŞACAK VE TARİHİ TEKERRÜR ETTİRECEKLERDİR KANAATİMCE
ZÄ°RA ÅžUNU DA Ä°YÄ° HATIRLIYORUM ” BU KİŞİYÄ° SÃœPÃœRMEYÄ°N VE KULLANIN ” DÄ°YEN BÃœROKRATI…
GÖRÜLDÜĞÜ ÜZERE PEK GÜZEL KULLANDILAR VE DEVAM DA EDİYORLAR.!
İLAVETEN TÜRK KIBRIS KONUSUNDA, LİBYA VS. CETVEL ÜLKELERİ KADAR DAHİ ÇABA SARF ETMEDİLER.İNSAN SORMADAN EDEMİYOR DOĞRUSU, DEDELERİ KİM Dİ?!