Yüksek Miktarda Taze Euro Geliyor

ECB’nin piyasaya bunca euroyu sürmesi şüphesiz Avrupa’daki temel sorunları çözmüyor ama bu da zaten ECB’nin görevi değil.

Avrupa Merkez Bankası (ECB) 21 Aralık’ta ihale ile bankalara üç yıl vadeli 489 milyar euro borç vermişti. Bu borcun faizi, üç yıllık sürede ortaya çıkacak politika faizlerinin ortalaması kadardı. Politika faizi şu anda yüzde 1 düzeyinde. Dün gerçekleştirilen ikinci ihale ile ECB bu defa 530 milyar euro borç verdi. Yine üç yıl vadeli olan kredinin faizi, bir önceki kredinin faizinin hesaplandığı gibi hesaplanacak. İlk ihalede 523 bankanın borçlandığı, son ihalede ise bu sayının 800’e çıktığı belirtiliyor.
ECB’nin ilk ihalesinden sonra uluslararası finansal piyasalarda risk alma iştahında belirgin bir artış gözlemiştik. Daha sonra ABD Merkez Bankası’nın (FED) mevcut düşük faiz politikasını 2014’e kadar sürdüreceği açıklaması geldi. FED ayrıca, gerekirse yeni bir parasal genişlemeye gidebileceğini belirtti. Bu açıklamalar da risk alma iştahını yükseltti. Yunanistan’a ilişkin gelişmeler risk alma iştahında kısa süreli bir azalma yarattıysa da, sonuçta, yaklaşık olarak aralık ayı sonundan bu yana finansal piyasalarda olumlu bir hava esiyor.
Son ihaledeki borçlanma tutarı hakkında ilk başlarda ‘uçuk’ tahminler yapılmıştı. Zamanla azaltıldı; dün gerçekleştirilen ihale öncesinde yapılan son anketlere göre ihaleye 500 milyar euro kadar teklif gelmesi bekleniyordu. Sonuçta gelen teklif beklenen kadar oldu. Böyle olmasaydı, 500 milyar euronun oldukça üzerinde bir teklif gelseydi, finansal piyasalar, bankalardaki sorunların oldukça arttığı düşüncesiyle tekrar gerileceklerdi. Elbette risk alma iştahı da düşecekti. Böyle olmadı.
ECB’nin piyasaya bunca euroyu sürmesi şüphesiz Avrupa’daki temel sorunları çözmüyor. Ama o sorunların çözülmesi ECB’nin görevi değil. Görevi olmadığı gibi o sorunları çözecek araçları da yok. Buna karşılık, temel sorunların çözülmesi için gereksinilen zamanı liderlere kazandırmış oluyor ECB. Verdiği likidite ile Avrupa’daki bankalarda 2011 sonuna doğru had safhaya çıkan likidite sıkışıklığını çözmüş oldu. Böylelikle bankalar daha rahat nefes almaya başladılar.
Türkiye’ye yansıması ne olabilir? Aralık ayından bu yana yaşadıklarımız bize önemli bir ipucu veriyor. Risk alma iştahının artması ile Türkiye’ye gelen dış fon miktarında belirgin bir artış oldu. Lira yeniden değerlenme eğilimine girdi. Yeni bir çalkantı çıkmadıkça liranın değerlenme eğiliminin sürmesi beklenir. Bu olgu, Merkez Bankası’nı rahatlatacaktır. Son zamanlarda ham petrol fiyatları artış eğilimine girdi. Döviz kurunda oluşacak aşağıya doğru hareket, bu artışın enflasyon üzerindeki olumsuz etkisini bertaraf etme potansiyeline sahip. Ayrıca, 2012 büyümemizin resmi tahmin olan yüzde 4’ün altına düşme olasılığı azalır.
Bu havayı ne bozar? Havayı bozmaya aday çok sayıda olası gelişme var. Hepsi de Avrupa ile ilgili. Portekiz, İspanya, İrlanda, İtalya… Bu ülkelerde olumsuz gelişmeler olabilir. 2011 içinde bu türden çok sayıda olumsuz gelişme yaşandığı için bunların etkilerini biliyoruz; bir tarafa bırakayım. Havayı en çok bozacak öyle sanıyorum ki Yunanistan’ın giderek euroyu terk etmek zorunda kalacağının belirginleşmesi olacak.
Havayı, eurodan çıkış kadar olmasa da bozmaya aday bir başka unsur da şu: Avrupa’daki mevcut finansal kurtarma fonunun süresi temmuz ayında bitiyor. Yerine kalıcı olanı devreye girecek. Kalıcı olanının sermayesi 500 milyar euro. Bunun yeterli olmadığı uzun bir süredir konuşuluyor. Bir öneri, ortadan kalkacak fonda geriye kalan 200 milyar euronun da kalıcı fondaki 500 milyar euro ile birleştirilmesi. Almanya buna karşı çıkıyor. Öte yandan Çin, Japonya ve ABD gibi ülkelerin en azından IMF’nin olanaklarını arttıracak, daha iyisi, hem bu fona katkıda bulunacak hem de IMF’nin kredi açma olanaklarını arttıracak biçimde devreye girmeleri çağrısı var. ABD Hazine Bakanı’nın son G-20 toplantısında Avrupa’ya “Siz önce ev ödevinizi yapın” demesi, “Kurtarma fonunuzu gerçekten ‘kurtarıcı’ duruma getirecek biçimde sermayesini yükseltin” anlamına geliyor. Finansal piyasalar fon etrafındaki tartışmaları da yakından izleyeceklerdir.

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir