Köyün birinde pehlivan torunu yaşarmış. Fakat o pehlivan olamamış. Onun yerine okumuş, üniversiteyi bitirmiş ve mühendis çıkmış. İlk yıllarında tüm ülkeye parmak ısırtacak projelere imza atmış. Gel zaman git zaman köyüne geri dönmeye karar verince bakmış ki köyde mühendise ihtiyaç yok.
Fakat pehlivan torunu ya, işsiz de kalmaması gerekiyor. Zamanında herkesin belini büktüğü için, dedesinden çok da hoşlanmayan köy halkı, çocuğa bir oyun oynamaya karar vermişler. Çünkü köyde ihtiyar çok… İşleri birinin yapması gerekiyor.
Derken ufak ufak ‘sen de bizdensin’ diyerek çocuğu yardıma çağırmaya başlamışlar. Evin badanası mı yapılacak, çağır… Hasat köye mi gelecek, çağır… Taş mı taşınacak, yol mu döşenecek, çağır gelsin…
İlk başlarda yardım olarak başlayan bu iş, cebine ufak tefek para da konulmasıyla görev haline dönüşmüş. Bir süre sonra ‘parasını almıyor musun, taşı’ demeye başlamışlar. Fakat köy halkı akıllı, yükü ve işi ağırlaştırmaya başlamış.
Dinlenmeye vakit bulamayan pehlivan torunu, daha iyi beslenmesi gerektiğini düşünür olmuş. Çünkü yük ağır, güç belli bir yere kadarmış. Daha çok yemeli, daha çok harcamalı ki tuttuğunu kaldırabilsin. Fakat yaptığı işlerden aldığı üç kuruş yetmiyor.
Önce işlerini yaptığı köy halkından borç almaya başlamış. Aldığı borçla da, yine köylüden ihtiyacını gideriyormuş. Fakat köy ahalisi uyanık… Pehlivanın torununu tuş edecekler ya, her şeyi değerinin üstünde satmaya başlamışlar.
Borçlanmış, borçlandıkça da daha çok iş yapabilmek adına borç peşinde koşmuş ve yiyecek alıp, güçlü olmanın yollarını aramış. Ne var ki işlerini üç kuruşa yaptırsalar da, ülkedeki krizden dolayı köy halkında para kalmamış. Lakin bir yandan işleri yaptırmaları bir yandan da pehlivan torundan öç almaları gerekiyor, başlamışlar coşku vermeye.
‘Ah senin deden var ya, tek eliyle iki inek taşırdı. Hadi biraz daha fazladan yüklen.’ Gururu okşanan genç biraz daha yüklenmiş ama yüklendikçe gıda ihtiyacı artmış. Lakin köylüde para yok. Hepsinin nefesi kokuyor. Bu sefer genç borç ertelemesiyle iş yapar hale gelmiş. Fakat yükün ağırlığı sürekli artıyor. Bir gün çıkıp, köyün ortasında bağırmış: ‘Beni de kendinizden kabul edin ya da bedelini ödeyin.’
Köy halkı teklifi kabul etmiş. Demiş ki ‘borcun borç ama yük alırsan semeri bedavaya veririz.’ Genç bir şeyler kazandığını düşünerek ‘sizin bütün yükünüzü ben taşırım’ diye haykırmış.
Hikâyenin sonu nasıl bitmiş bilinmez. Kim bilir? Belki onun yanıtı da “Türkiye Avrupa’yı yakaladı. AB’ye alınmalı” diyen London School of Economics and Political Science (LSE) Ekonomik Performans Merkezi Direktörü Prof. Dr. John Van Reenen ile “Biz AB’ye yük olmak için değil, yük almak için gidiyoruz” diyen Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış birlikte verirler.