Bundan 4 yıl önce Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, “Laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği” savıyla iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kapatılması için Anayasa Mahkemesi’nde dava açmıştı.
Davaya bakan Anayasa Mahkemesi, kanıtları değerlendirdi, olayları muhakeme etti ve “yürürlükteki Anayasa’ya” göre Başsavcının iddiasının doğru olduğuna, başkan hariç 10 üyenin oybirliği ile karar verdi. Demek ki AKP yasalara göre “laikliğe karşı fiillerin odağı” olmuştu. Sıra geldi AKP’nin cezalandırılmasına. Ortada iki seçenek vardı; ya AKP kapatılacak ya da Hazine yardımından kısmen mahrum edilecekti. Sonuçta 5 üye AKP’nin kapatılması, başkan dahil 6 üye ise verilecek cezanın AKP’yi Hazine yardımlarından kısmen mahrum etmekle sınırlı olması yönünde oy verdi. Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararın esası AKP’nin laikliğe karşı fiillerin odağı haline geldiğidir. Bırakın yargı işlesin denmiş ve bağımsız yargı kararını böyle vermişti.
TAM BİR ÇELİŞKİ
Herhalde “laikliğe karşı olmak” ile “irticadan yana olmak” denilen fikir ve eylemlerin aynı şey olduğunu herkes kabul eder. Hatta bunlar eş anlamlıdır denilebilir. Gazetecilerin post-modern darbe diye adlandırdığı bir olay, bundan 15 yıl önce bir 28 Şubat gününde cereyan etmişti. Sincan sokaklarından tankların geçmesi hariç bu hadise, bir anayasal kuruluş olan Milli Güvenlik Kurulu’nun, hükümete irtica ile mücadele etmesi için bir dizi tavsiyede bulunmasından ibarettir. Halen görülmekte olan Balyoz darbe davasıyla ilintili bir davada savcı, ordunun “irticai faaliyetle mücadele” etmek adına, üstüne vazife olmayan faaliyette bulunmasının suç teşkil ettiği iddiasındadır. Muhtemelen bu iddia, davaya bakan Özel Yetkili Mahkeme tarafından doğru bulunacaktır. Ayrıntılar bir yana konur ve konunun özüne inilirse, mevcut Anayasa ve yasalara göre, hem “irticadan yana olmak” (laikliğe karşı fiillerin odağı haline gelmek) hem de “irtica ile mücadele etmek” cezalandırılması gereken suçlardandır. Eğer askerler “din elden gidiyor, buna engel olmak gerekir” diye üstlerine vazife olmayan bir konuda kamuoyu oluşturma faaliyetinde bulunmuş olsaydı, haklarında hiçbir dava açılmazdı.
ÇELİŞKİ ASLINDA TUTARLIDIR
Pek tabii, irticayı bir tehlike görmeyenler, hatta irtica diye bir şey yok ki irtica ile mücadele olsun diyenler var. Onlara göre böylesi uyduruk bir gerekçeyle yapılan işler, aslında irticaya değil irticayı tehlike yoktur diyenlere karşı bir tutumdur. Bu ise düpedüz “laiklik karşıtlığından mahkûm olmuş AKP’yi” devirme girişimidir. Dolayısıyla bu bir suçtur. Buna karşı, irticayı bir tehlike olarak görenler için, velev ki demokratik yolla iktidara gelmiş bir parti olmuş olsa da, mademki AKP laikliğe karşı (yani irticadan yana) fiillerin odağı olmuştur, öyleyse cezalandırılmalıdır. Hem irticadan yana olmayı, hem de irticaya karşı olmayı suç sayan iki mahkeme de (Anayasa Mahkemesi ile Özel Yetkili Mahkeme) bu ülkenin yargı erkini temsil etmektedir. Bu hukuki bir çelişki gibi dursa da, her iki tez de siyaseten tutarlıdır. Ama bu iki yargı organı “Anayasa Mahkemesi” ile “Özel yetkili mahkemeler” bir ipte oynayamaz. Yeni anayasa herhalde bu çelişkiyi ortadan kaldıracaktır.
Son Söz: İktidar yasaya uymuyorsa, yasa; bu yasa anayasaya uymuyorsa, anayasa değişir.