FED kararının ardından Türkiye yine hisseli harikalar kumpanyasına geri döndü. Tahvil alımlarıyla ilgili açıklamanın ardından Türkiye’nin rahatladığını söyleyenler, ‘Türkiye gazı aldı bir kere’ diye haber yapanlar, doların düşüşünden borsanın yükselişinden bahsedenler yine ortaya çıktı.
Oysa bu konudaki en sağlıklı değerlendirmelerden birini Merkez Bankası eski Başkanı Durmuş Yılmaz yaptı. FED’in sonuçta bu politikalardan çıkacağını ve açıklamalarıyla bir nevi piyasaları test ettiğini söyledi.
İşte zaten bütün fırtına da burada kopuyor. Etekleri tutuşup, ‘ne olacak bu iş, çarkımız bozulacak mı’ diye telaşa kapılanlar derin bir ‘oh’ çekti. Oysa bilmiyorlar ki düşen dolarla birlikte son vurgun yaşanacak.
Gördüğüm o ki, yaşadıklarımızdan kimse ders almamış. Herkes FED’in Amerika’daki işsizlik sınırı koyduğu yüzde 6,5 için dua etmeye başladı. Dün Amerika’daki işsizlik verileri iyi gelince, piyasayı soymaya çalışanlar, bugün de işsizlik yüksek çıksın da likidite pompalaması devam etsin diye duaya yattılar.
Oysa bakın bunların hiçbiri sorunu da, sonucu da, bizim problemimizi de ortadan kaldırmıyor. Bu kadar üretimden kaçan ve sıcak para bağımlısı hale getirilen bir ekonominin er ya da geç bu felaketi yaşayacağı ortada…
Fakat siyasiler iktidarının derdine, para kazananlar da akan musluğun kesilmemesine odaklandığı için gerçekten çözümü kimse konuşmuyor. Yine bir hayal alemine daldılar ve 11 yıldır zannettikleri üzere bu oyun hiç bitmeyecek sanıyorlar.
Esasen oyunun bitmeyeceğini düşünen sadece siyasiler… Paradan para vuranlar bu sistemin nihayetinde sonuçlanacağının farkında… Sadece çoktan çıkardıkları ana paranın faziyle biraz daha para kazanma sevdasının peşinde koşuyorlar.
Vatandaş ise FED kararının haberleşmesi ile ‘durumumuz düzeldi mi ne’ şaşkınlığı içinde olup bitene bakıyor. Açık ve net söylüyorum: Bu tünelin sonunda gözüken ışık, üzerimize son hız gelen trenin ışığıdır.
FED bu kararıyla aslında, bizim de içinde bulunduğumuz gelişmekte olan ülkelere, esasen gelişemeyen ülkeler daha doğru bir tanım ya neyse, son bir şans, bir avans daha verdi. Türkiye kumar ekonomisinden çıkmadıkça, kemikleri kırılmaya mahkûm bir kurban gibi ortalıkta dolaşmaya devam edecektir.
Sonuçta da mutlaka kemikleri kırılacaktır. Bir tarafta borsa coşup, dolar iniyor, ama bir tarafta da Fen-İş gibi yarım asırlık firmalar batıyorsa ve kimse bunda bir sakınca görmüyorsa; artık sadece ekonomimizi değil, benliğimizi de bağımlı hale getirdik demektir.
Türkiye’nin vakit kaybetmeden katma değerli, teknolojik bir bakış açısıyla üretim ekonomisine dönmesi, kumarbazına değil, üretenine sahip çıkması gerekiyor. Yoksa bir sabah birileri 1994’te, 2001’de olduğu gibi ‘uyan da balığa gidelim’ diyecek.