Yunanistan sorunu tam anlamı ile yılan hikâyesine dönüştü. Her gün yeni birolay oluyor. Mali piyasalar bir uçtan diğerine savruluyor. Son haftaya bakın. Zirveden anlaşma çıktı; borsalar uçtu. Papandreu’dan referandum açıklaması geldi; borsalar çöktü.
Referandum kararı ertesinde CNBC-e’de Servet Yıldırım’ın sabah programına misafir oldum. Konu sıcaktı; doğal olarak ona yoğunlaştık. İlginç teorik ve pratik sorular içerdiğini gördüm. Normal olarak birden fazla yazı çıkar. Başlıkları kısaca paylaşmak istiyorum.
Kavramsal düzeyde temsili demokraside referanduma yer yoktur. Adı üstünde; halk iradesini meclise seçtiği temsilcilere devrediyor. Beğenmediği takdirde ilk seçimde değiştiriyor. Halbuki referandum vatandaşın doğrudan karar almasını içeriyor.
Pratik düzeyde, halk kendisini fakirleştirecek bir politikayı (kemer sıkma) duygusal davranıp reddedebilir. O zaman ne olacak? Seçkin temsilciler bu tatsız kararı daha serinkanlı alabilir. Referandum sorumluluktan kaçmaları anlamına gelir. Öyle mi?
Türkiye’nin 2001’de yaşadıkları ile de bağlantı kurabiliriz. IMF anlaşmasını hükümet imzaladı ve uyguladı. Referanduma götürmedi. Acaba gitse ne olurdu? “Hayır” çıkar mıydı? Rivayetler muhtelif. İşte size ilginç bazı sorular.
Londra’dan destek
Enflasyon raporuna yeterince yer ayıramadım. Genelde yeni para politikasını olumlu karşıladığım ve Merkez Bankası’nı başarılı bulduğum biliniyor. Dış dünyayı kasıp kavuran çalkantıya rağmen sepet kurun 2.12 TL’yi aşamadığına dikkat çekerim.
İyi haber, mali piyasa analistleri arasında yeni politikayı anlayan ve destekleyenlerin sayısında gözle görülür bir artış var. Aklı başında yorumlar çıkıyor. En büyük yatırım bankalarından birinin Londra menşeli 26 Ekim tarihli raporunun yönetici özetini aşağıya aldım (Tercüme ve alt çizme benim).
“Görüşümüze göre: Merkez Bankası’nı temsilen Başkan Başçı fiyat istikrarını sağlama ve mali istikrarı sürdürme açısından bütün doğru konulara değindi. Özünde, olağanüstü zamanlar olağanüstü tedbirler gerektirir.
Yaratıcı ve yenilikçi davranışları ile Merkez Bankası şu zor görevleri gerçekleştirme potansiyeline sahip duruyor: Enflasyonu düşürerek güvenilirliğini pekiştirmek; döviz kurunda ve mali kesimde istikrarı sağlamak; önümüzdeki dönemde sert inişi engellemek.
Neden zor görev diyoruz? Merkez Bankası’nın bu tedbirleri uygulama irade ve yeteneğinden şüphe duyduğumuz anlamına gelmiyor. Tek başına olmadığı gerçeğini vurguluyoruz. Dış faktörler, örneğin Avrupa’da politika hataları ya da uygulamanın gecikmesi Türkiye’nin varlık fiyatlarına ve akımlarına doğrudan etki yapabilir.
Buna rağmen, mevcut para politikasının geniş bir manevra alanı var ve Merkez Bankası’na çok esneklik sağlıyor. Aynı ölçüde önemli bir başka husus, başarılı bütçe performansının Merkez Bankası’nı kamu maliyesi açısından rahatlatmasıdır.
Son olarak belirtmemiz gereken bir husus daha var. Fiyat istikrarı hedefine güçlü sadakat piyasanın tedirginliğini hafifletiyor. Ayrıca, çok önemlidir, Merkez Bankası’nın bağımsızlığı konusunda kafalarda oluşabilecek soruları cevaplıyor.
Görüşümüze göre: Merkez Bankası tümü ile bağımsızdır, siyasileşmemiştir (not politicized) ve bir dizi hedefe en az hasar bırakacak şekilde ulaşmaya çaba göstermektedir.”
Raporun mevcut duruma gerçekçi teşhis koyduğunu düşünüyorum. O nedenle sizlerle paylaşma istedim.