Risk seven finansal sektör ve varlık fiyatlarında balon, ‘alışılageldik’ politikanın yeterli olmayacağı kanısını yaygınlaştırdı.
Bizim Merkez Bankası sayesinde, küresel krizde ortaya çıkan sorunlara ‘alışılageldik’ para politikasının ne ölçüde çözüm üretebileceği hakkında tartışma yapmaya başladık Türkiye’de. Bunun oldukça yararlı olduğunu düşünüyorum. ‘Alışılageldik’ para politikasından kastettiğim, temel amacı fiyat istikrarı olan para politikası. Özellikle enflasyon hedeflemesi uygulayan ülkelerin para politikaları böyle. Enflasyon hedeflemesi uygulamasa bile Avrupa Merkez Bankası’nın para politikası da böyle. ABD Merkez Bankası için de büyük ölçüde geçerli bu.
Salt fiyat istikrarına yönelen, finansal istikrarı ise mikro düzenlemelere bırakan, ancak kriz dönemlerinde ya da krize benzer dönemlerde bankalar arasında ortaya çıkan (çıkabilecek) borç alıp vermeme eğiliminden kaynaklanan likidite sorunlarının sermaye yetmezliği sorununa dönüşmemesi için finansal istikrarı ön plana çıkarıp bankalara destek çıkan bir para politikasıydı ‘alışılageldik’ para politikası. Finansal istikrardan sorumlu kurumlar genellikle merkez bankalarının dışına çıkarılmışlardı. Türkiye’de de böyleydi. Fiyat istikrarını temel amaç olarak alan bir para politikası sayesinde, üretim düzeyinin de potansiyel üretim düzeyine yakın bir yerde belirleneceği, farklı bir ifadeyle üretim açığının son derece düşük bir düzeyde gerçekleşeceği düşünülüyordu. Ayrıca gelirlerini enflasyon kadar arttıramayan, dolayısıyla alım güçlerini koruyamayan özellikle düşük gelir düzeyindeki insanların da yararına olacağı hesaplanıyordu bu tür bir para politikasının. Bu çerçeve, başka olumlu koşulların da yardımıyla dünyada enflasyonu son derece düşük bir düzeye indirdi. Üç haneli enflasyonla yaşamaya alışmış Latin Amerika ülkeleri bile tek haneli enflasyonla tanıştılar. Kısacası, ‘alışılageldik’ para politikası enflasyonla mücadelede başarılı oldu.
Küresel kriz gelişmiş ülkelerdeki finansal kurumların ne denli riskli işlere bulaştığını ortaya çıkardı. O riskli işler dönüp dolaşıp tüm dünyayı vurdu. Hâlâ da kriz sürüyor. O riskli işlere bulaşılmasını hem tetikleyen hem de riskli işler nedeniyle kendisi daha da palazlanan bir de varlık fiyatı balonu oluşmuştu. Bu iki olgu (risk seven finansal sektör ve varlık fiyatlarında balon), ‘alışılageldik’ para politikasının artık yeterli olmayacağı hakkındaki kanıları yaygınlaştırdı. İktisatçılar bir süredir finansal istikrara fiyat istikrarı kadar önem veren bir para politikasının nasıl oluşturulabileceği hakkında kafa yoruyorlar. Bazı çevreler bizim Merkez Bankası’nın uygulamalarını enflasyon hedeflemesinin dışında olmakla suçluyorlar. Oysa zaten Merkez Bankası tam da bunu yapmak istiyor; alışılageldik para politikasının dışına çıkmak için arayışlara girişiyor. Bu anlamda, Merkez Bankası dünyadaki tartışmaları dikkate alarak uygulamaya girişen ilk merkez bankası değilse bile o grubun içinde. Bugüne kadar yaptığım tüm eleştiriler bir tarafa –ki o eleştirilerin haklı olduğunu düşünüyorum- salt bu önderlik nedeniyle Merkez Bankası’nı kutlamak gerekiyor.
Yeni para politikasının nasıl olması gerektiği hakkında bir grup akademisyen ve uygulamacının ortak düşüncelerini yansıtan bir rapor salı günü yayımlandı. Grup, on altı tanınmış isimden oluşuyor. Başlık şu: Merkez bankacılığını yeniden düşünmek (rethinking central banking). Rapora Brookings Enstitüsü’nün internet sayfasından (http://www.brookings.edu/reports/2011/09_ciepr_central_banking.aspx) ulaşabilirsiniz. Okumakta yarar var.
Fatih ÖZATAY