Bugünlerde herkes Soma’daki maden faciasını konuşuyor. Resmi rakamlara göre 301 canın ardından soruşturmalar başladı. Şimdi böyle olmamasını dilesem de, nasıl bir gölge oyunu seyredeceğimizi tahmin ediyorum.
Zaten şirketin Yönetim Kurulu Başkan Vekili Alp Gürkan, adliyeye sevk edilirken “Zamanı gelince konuşacağım” diyerek, Sarraf stili aba altından sopayı gösterdi. Artık nasıl ilişkilerden bahsediyorsa, bunun çok açık bir mesaj olduğunu anlamak için gazeteci olmaya da gerek yok.
Oysa savcının soruşturması ile muhatap isen bu işin zamanı yoktur. Şimdi konuşacaksın… Fakat konuşmaya niyeti olmadığı, ‘beni yakarsanız, ben de birilerini yakarım’ mesajı verdiği alenen ortada.
Bu soruşturmanın sonucu ne olur, diğer alanlara ders olacak bir sonuç ortaya çıkar mı bilmem ama, her konuyu samimiyetsizlik ölçüsünde götüren ülkede, yeni faciaların kapıda olduğunu bugünden tarihe not düşmek adına dile getirmek gerekiyor.
Bırakın madeni güvenli bir şekilde işletmeyi, şehrin ortasında metrobüs hattının Avcılar ayağındaki sökümü bile güvenli bir biçimde yapamayan, iş sağlığı ve güvenliğinden uygulanmayan mevzuat çıkarmayı anlayan, sigortasız işçi çalıştıran taksiyi 60 gün bağlaması gerekirken ertesi gün sokağa salan bir zihniyet, bu ülkede nükleere imza atmaya hazırlanıyor.
Kapalı kapılar ardında bitirilen nükleer tesis işinde ilk ikisi halledilmeden üçüncüsüne de kapıyı açıyor. Mersin Akkuyu ve Sinop nükleer santral çalışmalarının ardından Sinop’a bir başka santral daha kurulması kararlaştırıldı.
İddiaya göre alan tespit çalışmaları başladı bile… Düşünebiliyor musunuz? Daha maden kazasının üzerinden günler geçti, kaybedilen canlar, ihmaller, alınmayan önlemler ortadayken, durum tespiti ile ilgili soruşturma yürütülürken, madeni denetleyemeyenler, nükleer işine soyunuyorlar.
Soma’da Bakanlık müfettişlerinin ön tespit raporunda facianın kaza değil cinayet olduğunun altı çizilirken, yetkililer ve özel sektör temsilcileri henüz Soma’nın hesabını vermemişken, beyler nükleer santral işine soyunuyor.
Hem de bu santraller öyle söylendiği gibi birinci nesil de değil. Çernobil ile Fukuşima arasında bir teknolojinin kullanılacağı tüm uzmanlar tarafından belirtiliyor. Hiçbir şekilde söz hakkımızın olmadığı, sadece müşteri olma özelliğiyle toprağımıza kabul ettiğimiz bu santrallerde, bu yönetim biçimi anlayışında hangi riskler var dersiniz?
Ben Türkiye’nin çevre katliamı, ekonomi ve benzeri tüm unsurlarına yönelik endişelerimi saklı tutmak kaydıyla, sadece burada çalışanlar adına bile akıl almaz bir risk üstlendiğini düşünüyorum.
Sonuç: Bu kafayla yapılacak her iş, yeni faciaların habercisidir. Sonra ağlamaktansa, şimdiden uyaralım.