Yeni Anayasa Sorun Çözer mi?

Mutabakatın zor olması, imkânsız olması anlamına gelmez. İşimiz zordur çünkü bölünme artık daha derindir.

Bugün 2011 yılının son günü. 2012 yılında nasıl bir sorunlar yumağı gördüğümü geçen yazıda anlattım. Müsaadenizle bugün o sorunlar yumağı ile baş etmek için, şimdiden bakıldığında, elimizde ne var biraz ona bakayım. Merak edenleri aşağıya beklerim.

Ortada ne var diye baktığımda gördüğüm şudur: Elde bir adet yeni anayasa hazırlama süreci vardır. Yeni anayasa hazırlama sürecinde ise, durum şöyledir: Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM), yeni anayasa için bir Uzlaşma Komisyonu 2011 yılı içinde kurulmuştur. Bir takvimi ve çalışma usulleri vardır. Bunlar vardır ama aynı zamanda toplumumuzda yeni anayasa konusunda genel bir umutsuzluk havası da vardır. Televizyona her çıkan, bu işin neden olamayacağının altını çizmektedir. Genellikle şunu duyuyorum: “Anayasa sorun çözer mi? Çözmez.” Ben öyle düşünmüyorum.

Mutabakat arayışı 
Türkiye’de yeni anayasa sürecinin, başka anayasa süreçlerine benzemediğinin farkındayım. Ama farklı olması, ille de başarısız olmaya mahkûm olması anlamına gelmez. Önce, nedir bizim anayasa hazırlama sürecinin diğerlerinden farkı? Benim gördüğüm şudur: Dünyada yeni anayasalar ortadaki yeni anayasayı gerekli kılan sorun ya da sorunlar çözüldükten sonra, çözümü anayasal güvence altına almak için yazılıyorlar. Anayasa, bir nevi, çözümün norm haline getirilmesi için kaleme alınıyor. Şenlikli bir biçimde oylanan Güney Afrika anayasasına herhalde böyle bakmak gerekiyor. 2011’de millet tarafından kaleme alınan İzlanda anayasası da öyle.
Türkiye’de ise, ortada henüz çözülmüş bir sorun bulunmuyor. Yeni anayasa, bu çerçevede, çözüm için mutabakat arayışının bir parçası aslında. Anayasa hazırlama sürecinin tasarımı, bu çerçevede, anayasanın kendisinden daha fazla önem taşıyor. Herhalde öncelikle bu noktanın altını çizmek gerekiyor. Türkiye’de yeni anayasa süreci, çözüm arayışının ve daha önemlisi, çözüm için mutabakat tesisinin önemli bir parçası olarak tasarlanmak zorundadır. Siyasi liderlerimiz, sorunlarımızı çözmek için önümüze düşmediğine, bizi bir çözümün etrafında birleştirmediğine göre, iş millete düşmektedir. Göz göze gelip, meselelerimizi tartışmak zorundayız.

Millet bölünmüş ve sorun ya da sorunlar henüz ortadayken, anayasayı yazmak için uygun ortamdan elbette bahsedilemez. Ama TBMM Başkanı Sayın Cemil Çiçek’in, uzlaşma komisyonunu kastederek, “Biz, anayasayı yazmak değil, yapmak istiyoruz.” dediği galiba tam da bu durum. Yeni anayasa süreci 2012 yılının sorunlar yumağı ile baş etmek için en önemli araçlardan biri. En azından bana öyle geliyor.
Geleyim ikinci noktaya; anayasa meselesine, çözülecek sorunlar açısından bakınca memleketler ne kadar sorunlu ise, anayasalar da o kadar uzun oluyor. Dünyanın en bölünmüş toplumu nasıl Hindistan ise, dünyanın en uzun anayasası da Hindistan’da bulunuyor. Birbirine güvenmeyenleri ikna etmek için, uzun uzun, çok sayıda madde yazmak gerekiyor. Maddelerin sayısı bölünmüşlük ve güvensizliğe paralel olarak artıyor. Hindistan anayasasında tam 450 madde bulunuyor. Oku oku bitmiyor. Çerçeve anayasa, kısa anayasa, Türkiye için şimdilik bir mit gibi duruyor.

Üçüncü nokta ise, “uzlaşma komisyonu tam mutabakatla çalışamaz, buradan sonuç çıkmaz” yaklaşımıdır. Bana kalırsa külliyen yanlıştır. Mutabakatın zor olması, imkânsız olması anlamına gelmez. İşimiz zordur çünkü bölünme artık daha derindir. Türkiye’de dün ana problem laik-anti laik çekişmesiydi. Bu çerçevede, meşruiyetin temeli, anayasanın AKP-CHP mutabakatı ile yazılmasıydı. Bugün buna Türk-Kürt tartışması da eklendi. AKP-CHP-MHP-BDP’nin mutabakatı olmadan yazılacak bir anayasa, ertesi gün tartışılmaya başlanır. Onu da not edeyim.

2012’ye girerken vaziyet budur. İyi eğlenceler.

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir