Çocukluğumun Ankara’sından hatırladığım iki tuhaf şey var. Birisi sokağımızdaki büyük erguvan ağacı, öteki de leylak ağaçları. Ne erguvan çiçeklerinin rengi ne de leylakların kokusu uyuşurdu o zamanlar doğu bloku başkentlerine benzeyen Ankara’nın ağır havasıyla. Ama erguvan çiçekleri bu uyuşmazlığa aldırmadan, kısacık bir süre için bile olsa, o ağır havalı kente, inanılmaz bir güzellik katmayı sürdürürlerdi inatla.
Sokaktaki büyük erguvan ağacı bütün bir yıl öyle sakin, sessiz durur, sonra birden aykırı renklerini sergileyen çiçeklerini açıverirdi baharda. Ciddi bir ortamda ayıp bir şey söylemiş bir çocuğa benzerdi o haliyle. Hangi gün çiçek açacağına iddiaya girerdik. Bazen iddiayı kimin kazandığını bile anlayamadan kaybolur giderdi çiçekleri. Leylaklar da erguvan çiçekleriyle aynı anda açardı. Yanlarından geçerken insanın genzini yakacak kadar yoğun kokarlar ve sanki erguvan ağacının kokmayan çiçeklerinin kusurunu örterek onun başkaldırısına eşlik ederlerdi.
Ankara’nın doğu bloku ülkelerinin başkentlerine benzediğini bilmezdim o zamanlar. Çünkü doğu bloku başkentlerini bilenimiz olmadığı gibi, o zaman oralarda egemen olan sistemin koyduğu yasaklar nedeniyle doğru dürüst resimlerini bile görmüşlüğümüz yoktu. Çocukluğumdaki Ankara’nın doğu bloku başkentlerine benzediğini anladığım sıralarda Ankara çoktan ortadoğu ülkelerinin başkentlerine benzemeye başlamıştı.
Şu sıralar çiçek açtıkları için nerede bir erguvan ağacı görsem basıyorum frene ve duruyorum. Arkamdan korna çalanlara hiç aldırmadan İstanbul’un her geçen gün çirkinleşen çevresine meydan okurcasına aralardan bir yerlerden fırlayıp çiçek açmış olmalarına şaşkınlıkla bakakalıyorum. Nerede bir erguvan ağacı görsem bir başkaldırı eylemi geliyor aklıma. Sanki kentin o giderek yok olan çeşitliliğini sürdürmeye çabalayan gizli bir örgütün üyeleri gibi aynı anda bir yerlerde çiçek açıyorlar. Ankara’dayken de öyle düşünürdüm. Bir yerlerden erguvanlar açar, kentin gri tonlarını renklendirir, adeta tekdüzeliğe meydan okur, çiçeklerinin olağanüstü rengini bir başkaldırı destanı gibi gözlerimizin içine sokardı.
Yazının devamı için TIKLAYINIZ.