Sonunda bu da oldu… İnsanlar delilsiz biçimde tutuklandı. İş isteyen azarlandı. Parasız eğitim isteyen hapse atıldı. Mahsülünün peşine düşen gözaltına alındı. İnsanlar savunma yaptığı için hapis cezası yedi.
Avukatlarla sanıkların görüşmesi engellendi. Ulusal ve uluslararası hukuk ayaklar altına alındı. Adalet dağıtmaya çalışanlar sürüldü. Deniz Feneri’ni soruşturanlar yargılandı. Aklandıkları halde, gereği yapılmadı.
İnsanların cebindeki parası çalındı. 76 milyona ait kamu malları hibe kredi gibi yandaşlara ve yabancılara dağıtıldı. Ülkenin kurucusuna hakaret edildi. Analara sövüldü, yalanlar söylendi. Medya çamaşır makinesi olarak kullanıldı.
Çalışanlar haksız yere kapının önüne konuldu. Mahkeme işe iade verdi; karara uyulmadı. Vatandaşın anayasal güvence altındaki mülkiyet hakkı hiçe sayıldı. Odalar ve birlikler devre dışı bırakıldı.
Reklam verenler tehdit edildi. Medya susturuldu. Daha yetmedi, cebren ve hile ile el değişimi sağlandı. Ülkenin dört bir köşesinde yaşayan insanlar hukuksuzca dinlendi. Komşuların tamamıyla ters düşüldü. Ülke neredeyse savaşa sürüklendi.
Terör örgütü utanılmasa siyasallaştırılacak. Habur’dan girenler pişman olmadıklarını söyledikleri halde ‘pişmansınız’ diye, ayaklarına mahkeme götürülüp salıverildi. Kömürler dağıtıldı. Elektriksiz köylere beyaz eşya servis edildi.
Susurluk’un üstü kapatıldı, Ergenekon iddiasıyla askerlerden siyasetçilere, gazetecilerden hocalara herkes tutuklu biçimde yargılandı. Savunma yapmaları engellendi. Cezaevinin içine, dünyada örneği olmadığı ve hukuken de olmaması gerektiği halde mahkeme kuruldu.
Davaların aleniyeti açıkken, insanlar mahkeme salonlarına sokulmadı. Ortaya çıkan tüm belgelerde oynanma tespit edildiği halde yok muamelesi yapıldı ya da ‘yanlışlıkla’ denildi. Türkiye Cumhuriyeti’nin bir mahkemesinde terörist dinlendi, Genelkurmay Başkanlığı yapan reddedildi.
Ağacına, çevresine sahip çıkanlar çapulcu diye nitelendirildi. Hakaret edildi. Provoke etmek için her türlü söylem ortaya atıldı. Durup durup müdahale edildi. Gezi Parkı ile başlayan ve işsizlikten özgürlüklere herkesin bastırdığı sorunlar yurt sathına yayılınca hakaretin şiddeti arttırıldı.
Kardeş kavgasına atıfta bulunulacak kelimeler söylendi. Polis ile vatandaş karşı karşıya getirildi. Kimyasal silah olma ihtimaliyle tartışılan biber gazları ile insanlar boğuldu. Buradaki direnişe verilen destekler kötülendi.
Taksim’e müdahale edildi. ‘Gezi Parkı yok, onlar bizim çocuklarımız” denildi. Sonrasında fütursuzca yapılan müdahaleyle birlikte can güvenliklerinin olmadığını belirtildi. Vatandaş bizzat Vali tarafından yanıltıldı.
Hepsinin, ama hepsinin ötesinde sonunda bu da oldu. Gezi Parkı’ndaki gençlere destek için, görev yaptıklara yere, adalet binasına gidip, tepkilerini koyan avukatlara, yani dünyanın en kutsal değeri olan savunma hakkının temsilcilerine savcısız, gözaltı gerçekleştirildi. Hem de nasıl? Yaka paça. Zaten bu kadar pespaye bir fotoğrafa da ancak bu yakışırdı.