Son 5 aydır sürekli 2019 yılının Türkiye’de ve dünyada bir numaralı gündem maddesinin işsizlik olacağını söylüyorum. Elbette bu ne bir temenni, ne de akıldan uydurulmuş bir saptama… Gerek reel sektörün içinde bulunduğu durum, gerekse de dünya ekonomisindeki gelişmeler bunu bize anlatıyordu.
Görmek istemeyince sorunlar ortadan kalkmıyor. Bu nedenle 2019 yılının ilk işsizlik verisi gösterge niteliğini taşıyordu. Nitekim açıklanan işsizlik rakamına baktığınızda bu yılın hiç de kolay geçmeyeceğini yüksek sesle bize haykırdığını görüyorsunuz.
Resmi rakamlara göre bile yılın ilk ayında yüzde 14,7 oranına yükselen ve işsiz sayısı yine resmi rakamlara göre 4 milyon 600 bin sınırı aşarak hızla 5 milyon dilimine koşan işsizlik gerçeğini doğru yönetmemiz gerekir. Elbette gerçek oranların çok daha yüksek olduğunu bilerek…
Çünkü en az bunun kadar iş aramaktan ümidini yitiren bir grubumuz var. Bunlara karşı işe başvurma süresini 3 haftalara kadar indirgediğimiz için istatistiklere yansımıyor. Fakat günün sonunda onları yok saymanız, işsizlik ve bunun getireceği problemleri ortadan kaldırmıyor.
Yine işsiz tanımını, evine ekmek götüren insan sayısı olarak değerlendirdiğinizde, 1 milyon 750 bin civarındaki sayısıyla, ya siftah yapamayan ya da gizli iflas içerisinde olan esnaf kesimini de buraya dahil etmek durumundayız.
Yine önemli başlıklardan biri tarım dışı sektörde artan işsizlik. Bu her fırsatta sanayileştiği iddiasıyla ortaya çıkan Türkiye’nin sanayide de istihdam sağlayamadığını, daha kötüsü istihdam deposu olarak hizmetler sektörünü kullandığını gösteriyor.
Bu neden kritik? Çünkü biliyoruz ki dünyadaki olası ekonomik daralmadan en büyük darbeyi hizmetler sektörü alacak. Bu çerçevede Türkiye’nin istihdam deposu olarak kullandığı bu alanı, bugünden iyi yönetme, olası riskleri hesaplama ve çözüm odaklı yaklaşım sergileme zorunluluğu bulunuyor.
Zira önemli bir tehlike de genç işsizlik oranından karşımıza çıkıyor. Aylar itibariyle yükselişe geçen ve hızla beşte bir oranından üçte bir oranlarına doğru ilerleyen genç işsizliğin doğru yönetilmesi gerekir.
Bunun çaresini girişimciliği özendirmekte bulmamızın ise büyük bir gaflet olduğunu düşünüyorum. Daha önce işsiz sayımızı düşürmek için her yere bilim üretmeyen üniversiteler açtık ve sonuç ortada. Bu yöntemle de herkesi girişimci yapmaya kalkarsak, reel piyasalardaki zinciri ve yapıyı önemli ölçüde bozma riskimiz bulunuyor.
Çünkü hatalı bir girişim reel piyasalarla muhatap oluyorsa, batarken sadece kendisi batmaz. Uyguladığı fiyattan vadeye kadar bir dizi sorunu piyasanın göbeğine saatli bomba olarak bırakıp gider.
Sözün özü bu konuyu hafife almamalıyız. İşsizlik düşecek diyerek işsizliği ortadan kaldıramadığımız gibi sorun olmaktan da çıkaramayız.
Tekrarlıyorum 2019 yılının bir numaralı gündemi ne dolar ne enflasyon ne faizdir. Bu sene en çok işsizliği konuşacağız. Umarım konuşmakla kalmaz; çözmek için de bir şeyler yaparız.