Ocak ayındaki üretim değeri ile üretimin artış hızındaki yavaşlama eğilimi daha belirgin biçimde ortaya çıktı.
Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış sanayi üretimi ocak ayında bir ay öncesine kıyasla yüzde 3.1 azaldı. Sanayi üretimi son on dört aydır dar bir arlıkta oynuyor. 2010 yılının aralık ayından başlayıp Ocak 2012’de biten bu on dört ay içinde mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış sanayi üretimi endeksinin ortalaması 126.5 oldu. Bu dönemde ulaşılan en yüksek değer bunun yüzde 3.3 üzerinde, en düşük değer ise yüzde 2.1 altında gerçekleşti. Perşembe günü açıklanan ocak ayı sanayi üretim endeksi tam da ortalama düzeyindeydi (Grafik 1).
Aylık değişimler de benzer bir olguyu işaret ediyorlar. Sanayi üretiminde (dikkat, artış hızında değil) aslında on dört aydır belirgin bir eğilim değişikliği yok. Evet, ocak ayında yüzde 3.1 oranında azaldı sanayi üretimi. Ama kasım ayında yüzde 2.2 oranında düşmüş, hemen bir ay sonra ise yüzde 2.5 oranında yükselmişti. Keza, son on dört ayın sekizinde aylık düşüşler var. Üstelik bunların yarıdan fazlası 2011’in şubat ayı ile haziran ayı arasındaki dönemde olmuş. Kısacası, sanayi üretimi son on dört aydır ‘yatay’ bir eğilim sergiliyor. Oysa sözünü ettiğim on dört aylık dönemden önceki on dört aylık dönemde neredeyse kesintisiz yükselmişti sanayi üretimi.
Lafı çok dolandırdım: Sanayi üretiminde bir zamandır ivme kaybı görülüyordu; üretimin yıllık artış hızı sınırlı biçimde yavaşlıyordu. 2011’in ilk iki ayı hariç yıllık 9 yüzde oranında artış vardı sanayi üretiminde. Fakat bu eğilime bakarak “Evet sanayi üretim artış hızı düşüyor” yargısına varmak için erkendi. Oysa ocak ayındaki üretim değeri ile üretimin artış hızındaki yavaşlama eğilimi daha belirgin biçimde ortaya çıktı (Grafik 2).
Sanayi üretiminin artış hızında belirginleşmeye başlayan bu düşüş eğilimi kalıcı olur mu? Zor bir soru. Yine aynı noktaya geliyoruz. 2012’de ne oranda büyüyeceğimiz şu anda çok belirsiz. İhracat 2011’e kıyasla iyi sinyaller vermiyor. Ama 2011’e kıyasla. İhracat performansımızın 2011’e kıyasla daha kötü olması, 2012 büyümesini düşürür ama yüzde 4’e düşürmez. Büyüme oranının yüzde 4 ve altına düşmesi asıl olarak dış fon girişlerinin ne düzeyde olacağına bağlı. 2011’in ikinci yarısı bu açıdan karamsardı. Son iki ay ise iyimser geçti.
Garip bir durum
‘Karamsar’ ve ‘iyimser’ dediğime bakmayın. Sözünü ettiğim sonuçta kısa vadeli yabancı sermaye (fon) girişi. Gelişmiş ülkelerin faiz arttırma döngüsüne girmeleri ve bol kepçe saçtıkları paraları geri çekmeye başlamaları ile bu fonlar bizi terk edecekler. Faizde ve kurda hem artışa hem de dalgalanmaya yol açacaklar. Buralarda havayı bozacaklar. Bu, hemen gerçekleşmeyecek ama muhtemelen 2013’ten itibaren ne zaman gerçekleşeceğini tartışmaya başlarız. ‘Geldiği gibi gidecek parayı’ istemiyoruz aslında. Gelin görün ki yurtiçi tasarruflarımız hızlı büyümek için gereksindiğimiz yatırım artışına yetmeyince, aslında istemediğimiz bu kısa vadeli dış fonlar 2012’de yeteri kadar gelir de büyür müyüz diye kafa yoruyoruz. Garip bir durum velhasıl.