Bölgesel rol üstlenmeye karar verenlerin, taşra kahvesi muhabbeti seviyesini aşmaları gerekir.
Geçen gün Barselona’da, Türkiye ve Kuzey Afrika ile iş yapan bir şirket yetkilisiyle konuşurken işte tam böyle dedi. “Sen Türksün diye söylemiyorum. Bir Türk belli bir saate randevu veriyorsa o saatte orada olur. Türklerde zaman kavramı gelişmiştir.” Ben önce şaşırdım. Doğrusu ya böyle bir tespiti beklemiyordum. Bende pek zaman ve mekân mefhumu yoktur mesela. Ama bakın dışarıdan daha farklı görünüyoruz. Bizimle iş yapanlar bizi başkaları ile kıyaslayınca böyle görüyorlar. Belki de kiminle ticaret yapıyorsanız sonunda onun gibi oluyorsunuz. Türkiye dış ticaretinin yarısından fazlasını AB ülkeleri ile yapıyor. Gide gele, alışveriş yapa yapa sonunda bizler de onlar gibi oluyoruz galiba. Acaba iş insanlarımız kendilerini Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da birer Alman gibi dakik ve metodik hissediyorlar mı? Unutmayayım da bunu da bir soruşturayım.
Hafta başı “Bundan böyle bölge ülkelerine daha farklı bakmayı öğrenmemiz gerekiyor” demiştim. İşte farklı bakmaya başlayabilmenin ilk koşulu burada yatıyor: Önce farklı olduğunuzu hissetmeye başlamanız gerekiyor. Müsaadenizle Barselona’da hepimiz adına aldığım bu beklenmedik övgünün de verdiği gazla bu hafta başladığım konuya devam edeyim. Ülkeler ikiye ayrılıyor: Kendisini dünyanın merkezine yerleştirenler ile her bir ülkenin bizatihi kendisi üzerine düşünenler. Türkiye bugüne kadar ilk gruptaydı. Ülkeler ya bize karşıydı ya da dostumuz. Onlara ilişki kurulacak ülke gibi değil de bize hizmet edecek araçlar gibi davranırdık. Dünyada en çok biz önemliydik. Şimdi ise bizatihi o ülkelerin kendi meseleleri üzerine düşünmemiz gerekiyor. Bölgede düzen kurucu olmak öyle bir şey. Olur mu olur. Ama önce bunun ne kadar ciddi bir anlayış değişikliği olduğunun farkına varmak gerekiyor.
Yazının devamı için TIKLAYINIZ.