Türkiye bu hafta sonu çok büyük bir olay atlattı. Şunun altını çizmek gerekir ki yaşananı isimlendirmek zor. Ama ‘geçmiş olsun’u hak edecek kadar önemliydi.
Benim kanaatim bir darbe olmadığı yönünde. Çünkü Türk Silahlı Kuvvetleri’nin olayın içinde olmadığı, aksine karşısında durduğu bir girişim, ancak kalkışma olarak nitelendirilebilir. Bu kalkışmanın da yıllarca dile getirilen, ama burun kıvrılan cemaat yapılanması eliyle yapıldığı gözüküyor. Tıpkı bunun yurtdışı destekli olduğunun aleni olduğu gibi.
Yine de sağlıklı bir analizin süreç içinde ortaya çıkacağını belirtmek isterim. Kısıtlı bilgiyle fikir oluşturup, bunun üzerinden ellerinde Türk bayrağı taşıyanların birbirine hakaret yağdıracak noktaya gelmesi ise çok acı. O zaman konuşulmayan şu ayrıntıyı hatırlatmak gerekir.
O gece yaşananlar Balyoz, Ergenekon davalarında isnat edilen suçların tamamıydı. Bir tek cami bombalanmadı. Demek ki birileri iftira atarken, aslında kendi hazırlıklarını kopyala yapıştır yapmış. Olayın savcıları da öylece izlemiş. Yine de süreç daha çok şey anlatacak. Bugünden şu veya bu demek hem çok erken bir kanı özelliği taşıyacak, hem de yanılma payı yüksek olacaktır.
Tek bir gerçek var ki, Türkiye o gece büyük bir kırılma yaşadı. Bunun sonuçlarının iyi olup olmadığını, kimin hangi hesap içinde olup olmadığını zaman gösterecek. Bu konuda kanaate varmak için biraz daha zaman gerekir. Ama bir kırılma yaşandığı kesin.
Şunu prensipte ortaya koymak gerekir ki adına ne derseniz deyin bu tip girişimlerin tamamı reddedilmeli, lanetlenmeli, hukuk ve demokrasi dışı hiçbir girişim tasvip edilmemeli, vesayetin her türlüsüne karşı çıkılmalı. Bunu fırsat bilip, bazı sapkınların yaptıkları üzerinden de kavga etmemeliyiz. Aksine Atatürk’ün çocukları olup, aklımızı kullanma ve olayları öyle çözmeye çalışma zamanı.
Yine bu derece terör tehdidi altında olan bir ülkede tüm önlemleri askıya alıp, vatandaşı sokağa davet etmenin de hatalı bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum. Daha büyük bir facia yaşamamış olmamız, işin şükretmemiz gereken yanı.
Ayrıca meselenin vakur Türk Milleti karakterine ters düşen boyutu da biraz kafa karışıklıklarına ortam yaratan, şüyuu vukuundan beter bir hali desteklemiyor da değil. Ama yine de geçmiş olsun Türkiyem. Bu tartışmasız…
Ekonomik yorum yapmam gerekirse rahat olun. Bu hafta dalgalı olarak yeni bir hikâyeye ihtiyacı olan piyasaların buna sarılacağından ve buradan bir iyimserlik havası yaratacağından şüpheniz olmasın.
Çünkü sıkışan ve risk satacak kimse bulamayan finansçılar için bulunmaz nimet. Yaratılacak olumlu havayla riski satacak çok sayıda yerli bulabilirler ki, bunu deneyeceklerdir. Yönlendirmelerin rüzgârına kapılıp, yabancıların ellerindeki çöpleri satın almayın, zira faturası yine bize kalacak.
Son olarak ben bu meselenin konuşulmayan bir yanını gündeme getirip, muhataplarından da kamuoyunu bilgilendirme talep edeceğim. Çünkü bunun yanıtı samimiyet sorgulamasını büyük ölçüde giderecektir. Elbette böyle bir niyet varsa. Zira bu kalkışmayı ne kadar tasvip etmiyor olsam da, muhataplarının samimiyetine de ikna olmadığımı belirtmek isterim.
Meselesinin püf noktasını halen iktidar partisinin il ve ilçe binalarında kutlu yol olarak nitelendirilen 2023 vurgusu oluşturuyor. O süreçte de yazdığımız gibi iki tane 2023 hedefi vardı. Biri Atatürk’ün 2023’ü, diğeri ABD’nin kafasındaki 2023.
Atatürk’ün 2023 hedeflerine ulaşmamız kalan zaman dilimi içinde zor. Sadece bu yola girilebilir, önemli adımlar atılabilir ve bugün başlansa, 7 sene sonra ilk meyveleri alınmaya başlanabilir. Akıl, bilim, hukuk, demokrasi ve muasır medeniyetleri aşma hedefi üzerine kurulu, bölgesel güçbirliğini esas alan ve milli kaygıları olan bir Türkiye.
ABD’nin 2023’üne gelince sahte Osmanlı’dan BOP’a, tam bağımlılıktan imtiyaz devrine kadar bir dizi ekonomik ve siyasi sonuçları hedefleyen ve bizim şiddetle reddetmemiz gereken bir 2023 vizyonu.
Şimdi iktidar partisine soruyorum: 2023 hedefiyle ortaya çıktığınızdan beri bir saflık ve kandırılma (!) söylemi içindesiniz. Hukukta, ekonomide, güvenlikte, eğitimde, kadrolaşmada ve aklınıza gelen her konuda cemaat kandırdı; ABD kandırdı; NATO kandırdı; AB kandırdı; küresel sermaye çevreleri kandırdı. Özetle herkes sizi kandırdı, sizin de saflığınıza geldi.
O kadar ki başka şehirde olan Arınç’a mutfak görevlisinin patatesle suikast yapacağına bile inandınız. Yani o kadar saftınız (!). Ama diyelim ki sizi kandırdılar. Hadi saflık yapıp, pişman olduğunuzu kabul edelim. Bu küstüklerinizin desteklediği 2023 projesinin Atatürk’e ait olmadığını biliyoruz.
Kritik soru şu: Siz şu anda halen binalarınızda asılı olan 2023 vurgusuyla hangisini kast ediyorsunuz? Yetmez. Sizi saf yerine koyanlar o zaman nasıl bir vizyon getirdiler? Küsmenize neden olan olaylar nelerdi? Ayrıntılarını ülkeyle paylaşın da yeni saflıklara imza atılmasın.
Şimdi bazıları diyecek ki bunun gündemle ne ilgisi var? Emin olun çok alakası var. Bu sorunun yanıtı, kim yapmış olursa olsun o kalkışmayla gelen ve lanetlenmesi gereken kırılmanın, ülkeyi nereye götüreceği ile direkt ilgili.