Türkiye hâlâ bildiğimiz dünyanın kıyısındadır. Uygarlık alanının içinde değil dışındadır.
Türkiye’nin nerede, hangi düzeni kurduğunu bilmem. Ben bakınca göremiyorum. İktisadi olarak baktığımda gördüğüm şudur: Türkiye hâlâ bildiğimiz dünyanın kıyısındadır. Uygarlık alanının içinde değil dışındadır. Geçenlerde Amerikalı bir dostum, Amerikan iş dünyası açısından Türkiye’nin nerede olduğunu pek güzel tarif etti. İsterseniz bugün oradan başlayayım. “Dünyada ülkeler ikiye ayrılır” dedi, “Birincisi, bugün ne yaptığını anlamakta zorluk çektiğimiz ama yarınlarından emin olduklarımız. İkincisi ise bugün ne yaptığını anlamakta zorluk çektiğimiz, ama yarınlarından da emin olmadıklarımız”. “Türkiye” dedi, “hâlâ ikinci gruba daha yakın duruyor”. Bu iyi değil kötüdür. Yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğinde Türkiye’nin hâlâ bildiğimiz dünyanın kıyısında olması, Türkiye’nin hâlâ kötü yönetiliyor olması ile yakından alakalıdır. Türkiye, kendi geleceğini kendi belirlediği parametrelerle inşa etmek ve kendisini ispatlamak zorundadır. Keşfedilmeyi beklemek yerine kendimizi değiştirmeye ve kendimizi anlatmaya odaklanmamız gerekir. Zenginleşmenin yolu budur.
Peki, Türkiye’nin bildiğimiz dünyanın kıyısında olmasından anlaşılması gereken nedir? Değiştirilmesi gereken nedir? Geçen salı bir ilk noktanın altını çizmiştim: Dünyada ülkeler, içinden küresel değer zinciri geçen ve geçmeyenler olarak ikiye ayrılıyordu. Türkiye, içinden güçlü küresel değer zinciri geçmeyen ülkeler arasındaydı. Bu durum, Amerikalı dostumun yorumu ile birebir örtüşüyor. Vaşington’daki Peterson Enstitüsü’nde geçenlerde sunulan bir çalışmaya göre, Amerika’nın ithalatının yüzde 46’sı firma içi işlemlerden kaynaklanıyor. Şimdi buradan üç sonuç çıkarayım, müsaadenizle.
Tek bir desen yok
Birincisi, dünya ticaretinin artan bir bölümü uluslararası şirketlerin merkezleri ile şubeleri arasındaki işlemlerden kaynaklanıyor. Burada tek bir desen yok. Yol tek yönlü çalışmıyor. Amerika’nın İrlanda’dan ithalatının yüzde 76’sı şirket içi ticaretten kaynaklanıyor. Bunun nedeni, Amerikan firmalarının İrlanda’daki şubeleri ile yaptıkları işlemler. Amerika’nın Japonya’dan ithalatının yüzde 74’ü şirket içi işlemlerden kaynaklanıyor. Bunun nedeni ise Japonya merkezli firmaların Amerika’daki şubeleri ile yaptıkları işlemler. Amerikan firmaları İrlanda’ya gitmişler. Gidebilmeleri için yolu açan İrlanda hükümetleridir. Japon firmaları ise Amerika’ya gelmişler. Yolu açan ise Japon hükümetleri olmuş. Sonuçta ticaret artmış, hem İrlanda hem de Japonya bildiğimiz dünyaya entegre olmuş, bildiğimiz dünyanın kıyısında kalmaktan kurtulmuşlar. Bu ilk noktadır.
İkinci sonuç, entegrasyonun niteliği ile alakalıdır. İthalat kalemleri itibariyle bakıldığında, Amerika’nın plastik ve plastik ayakkabı ithalatının yalnızca yüzde 2’si şirket içi ticaret iken otomotiv, medikal malzeme ve cihazlarda şirket içi ticaretin payı yüzde 70 civarındadır. Buradan çıkarılacak sonuç ise şudur: Daha gelişmiş pazarlara, daha sofistike ürün satabilmenin yolu, şirket içi ticaretin önünü açmaktır. Geçen yazıda, “Ticaret, yatırımları takip eder” diye altını çizdiğim husus budur. Türk sanayiinin gelişmesi için yol ortadadır. Sağlıklı sanayi politikası olmayanın, manalı yabancı sermaye politikası olmaz. Yabancı sermaye politikası olmayanın dış politikası da olmaz. Nitekim Türkiye tam böyledir.
Üçüncü sonuç ise şirket içi ticaretin önkoşulu ile alakalıdır. Önkoşul, yatırım yapılacak ülkede kural hâkimiyetidir. Japonya-ABD ticaretinin yüzde 74’ü şirket içi ticaret iken Bangladeş-ABD ticaretinin yalnızca yüzde 2’si şirket içi ticaretten oluşmaktadır. Kural hâkimiyetinin üç unsuru vardır: Önce her konuda kural belli olmalıdır. Piyasa, bir kurumlar ve kurallar bütünüdür. İkincisi, bu kurallar herkese eşit uygulanmalıdır. Üçüncüsü ise kuralların nasıl değişeceği de kurallara bağlı olmalıdır. Türkiye’den küresel değer zincirleri geçmemesinin nedeni, buradaki kural hâkimiyeti eksikliğidir. Avrupa Birliği perspektifinin bulanıklaşmasıdır. Kuralsızlık kötü yönetimdir. Türkiye hâlâ kötü yönetilmektedir. Seçimden sonra ben size durumu sektör sektör anlatayım isterseniz.
Kendi geleceğini kendisi yazmak zorunda olanın kurallara sarılmaktan başka yolu yoktur.
Güven SAK