TÜFE’ nin gelişi, ÜFE’ den belli idi.. Kazım Çiloğlu

 

Mart ayındaki bir yazıda TÜFE ve ÜFE arasındaki farka dikkat çekmiştim. O yazıdan bir bölümünü aşağıda tekrar sunuyorum.

‘’Biz bu açıklanan değerlerin akademik ve bilimsel yönünü bir yana bırakıp, özelliklede TÜFE ile ilgili açıklanan rakamsal değerlerin, alış verişlerimizle bağdaşıp bağdaşmadığına bir bakalım.

Bir yıl önce 4-5 TL civarında satılan x marka ve y gramajında paket bir çay, şu anda 7-9 TL fiyatla raflarda yer alıyor. Bu yüzde 75 ile 80 artış demektir!

Bırakın lüks ihtiyaçlarınızı, tüketmek durumunda kaldığınız ürünleri bir sıralama yaparak yıllık artış oranları ile kıyasladığınızda aynı fiyat yükselişlerini sizde göreceksiniz.

Bu artış oranlarına, ulaşım, eğitim ve kira, ısınma gibi zorunlu giderlerinizi de ilave ettiğinizde, sizin TÜFE ile açıklanan rakamların bir biri ile hiç benzeşmediğini daha iyi göreceksiniz. Ayrıca kendi aylık ya da yıllık gelir artış oranlarınızı gene aynı sistemle hesaplar, buna da KÜFE( Kendi Ücret Fiyat Endeksi) derseniz ve bu değeri TÜFE- KEFE=? Olarak, aylık ve yıllık oranlar açıklandığında uygularsanız, YKE( Yıllık Kişisel Enflasyon) daha iyi görmüş ve izlemiş olursunuz.

Diğer yandan TÜFE küçük çıkması ve ÜFE ile arasında bir uçurum oluşması da ilginçtir.

Görünen o ki tüketiciler ya lokmalarını küçülttüler ya da elde ki kırıntılarla idare etmeye çalışıyorlar.  Ama diğer yandan yeni ürünler daha pahalıya mal ediliyor. Bu da ÜFE değerlerine yansımaya devam ediyor. ÜFE ile TÜFE arasında ki fark git gide daha da açılıyor.

Bu gelişmeler ÜFE tarafının ilk fırsatta bu maliyetleri tüketiciye yansıtacağı anlamına geliyor. Tüketici tarafı ise hem daha çok zorlanıyor hem de ötelediği tüketim ihtiyaçlarını ilk fırsatta gidere bilmek için, gelirlerinin artırılması yönünde ki talep gerilimini en üst düzeye taşımaya çabalıyor!

Bu gerilim ve değerler genel seçimlere kadar süreceğe benzer. Sandıktan çıkacak sonuca göre fay hatları bu gerilimi taşıyamayacak ve mutlaka bir kırılma yaşanacaktır.

Bu büyük kırılma, Üretici ile ÜFE ya da Tüketici ile TÜFE den yana mı olur? Onu artık yeni iktidar belirleyecektir.’’

Bildiğiniz gibi TÜFE oranları Ocak 2011 de 2.36, Şubat 1.72 Mart ise 1,22 olarak açıklanmıştı.  Aynı dönemlerde ÜFE ise 0,41, 0,72 ve 0,41 olarak gerçekleşmişti.

Yani perşembenin gelişi çarşambadan belli idi! Üretimden yansıyan bu maliyet gene aynı yönde kırılma yaparak tüketime yansımış oldu.

Sonuç olarak, tüketimi kısarak yaşamı sürdürmenin bir sınırı vardır. Buna en güzel rakamsal örnek ise akaryakıt fiyatları ile araba satışları arasındaki ilginç rakamsal oranlardır.

2000 ile 2010 yılı arasında toplam araç satış oranı yüzde 81.44 oranında artarken, benzin, motorin ve oto gaz toplam tüketiminde sadece yüzde 49,79 bir artış olabilmiş! İlginç değil mi?  Acaba çift (duble) yollar, alt, üst geçitler mi bu tüketimi azatlı, yoksa teknolojide ki gelişmeler mi? Ya da tüketici daha az kilometre mi yapıyor? Bu enflasyonist baskının bir gün geleceği mutlaka belli idi. Ama seçimlere kadar tam bir ekonomik markajla kurları ve faizi aşağıda tutmaya çalışsalar da, ÜFE yoğun birikiminin taşması önlenemedi ve baraj kapakları açılmak zorunda kalınınca TÜFE’ de haliyle buna anında cevap verdi.

Bunun böyle olacağı birde banka mevduat faizlerinden aylar önce belli olmuştu. Birçok Türk ama sahibi yabancı olan bankalar daha önceden, sıradan mevduat sahiplerine ve en düşük birikimlerine, 9,50 brüt, 0,8075 net faiz vermeye ve bunu da reklamlarla alenen duyurmuşlardı.

Ülke ekonomileri üretime dayalı istihdam yaratmadan, sadece finansal etkinliklerle ekonomi çarklarını kurarak çevirmeye kalkarlarsa zembereğin bir anda boşalmasını da önleyemezler.

Asıl şimdi ve bundan sonra ki dönemlerde bu zembereğin kime kurdurulacağıdır. Bunu da elbette 12 Haziran sandık sonuçları belirleyecektir!

Kazım ÇİLOĞLU

 

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir