Hafta sonunda Ekonomi Gazetecileri Derneği olarak Tokat ilini ziyaret ettik. Buradaki incelemeler, toplantılardan not defterime düşenler ve izlenimlerim, beni ümitli mi, ümitsiz mi olmam konusunda kararsız bıraktı. Çünkü Tokat, aynen Türkiye gibiydi…
Öncelikle son derece güzel bir şehir ve her güzel şehir gibi tarih kokuyor. 3,5 milyon yıllık Ballıca Mağarası’yla da M.Ö. 5500’e ulaşan beşeri tarihiyle de tam bir açık hava müzesi… 900 adımda 900 yıllık tarihi incelemek de mümkün, her köşesinde Selçuklu’nun imzasını bulmak da…
Sezar’ın ‘Veni, Vidi, Vici’ (Geldim, gördüm, yendim) sözünü söylediği yer de Tokat sınırları içinde, tarihi İpekyolu da… Yani Tokat ticaret kültüründen tarihe, doğadan geniş ve verimli tarım alanlarına kadar her türlü zenginliğe sahip.
- ve 18. yüzyılın en büyük ihracat merkezlerinden biri. Cumhuriyet’in ilk izlerini taşıyor. Limana bağlantılı demiryolu gibi… Tarım esaslı ve türevlerinden oluşan bir yapıya sahip. Şimdi tarım ve turizm ile atağa geçmek istiyor. Zaten altı tane verimli ovaya sahip olması, jeotermal kaynakları da birçok hedef için tüm malzemeyi şehre sunuyor.
İstek tamam; girişim de var; ama ne yazık ben istediğim ruhu Tokat’ta göremedim. Bu kadar büyük bir zenginlik içinde, niyeti, durumu doğru okumadan sonuçlandırmak güç… Öte yandan 2015 yılını şehir envanteri çalışmasına ayırmış olmaları da ümit verici. Ama daha temelde tanımlanamayan bir enerji eksikliği var.
Her sözün başında birlik ve beraberlikten bahsediliyor. Gerçekten de valilik ve belediye arasında bir uyum var. Her iki birim de yol alınmasına istekli ve iyi niyetli.
Lakin hafta sonunda gördüğüm fotoğrafla, Tokat dışındaki işadamlarının katılımıyla bu ile yatırım yapılması için bundan birkaç ay önce gerçekleşen, İstanbul Ekonomi Zirvesi’ne olan valinin ve belediye başkanının ilgisizliğini bağdaştıramadım.
Nitekim bir yanda 900 adımda 900 yıllık tarihin keyfini sürerken, eski otobüs garajının olduğu bölgenin dönüştürülmeye çalışılmasını bir araya getiremedim. Çarşı esnafıyla biraz konuştuğunuzda bu bölgenin başına neler gelebileceğini anlıyorsunuz. Peki niye? İşte bunun yanıtını verebilmek çok güç.
Birini yaparken diğerini yıkmak, birinin elini tutmak için diğerini bırakmak doğru bir yaklaşım değil. Buradan da her iki cümleden biri olarak bize sunulan birlik ve beraberlik çıkmaz. Şehirde büyük bir potansiyel var; tanıtma çabası var; ama gruptan ayrılıp başkalarıyla konuştuğunuzda gönül kırıklıkları görüyorsunuz.
İşte bu kırgınlığın bu muhteşem potansiyelin koşması önündeki en büyük engellerden biri olduğunu söylemek gerekiyor. Yetkililerin bu konuya daha fazla eğilmeleri ve ildeki kırgınlığı ortadan kaldırmaları şart… Bu haliyle Türkiye gibi bir Tokat gördüm. Birlik ve beraberlik, kendi içinde değil, il genelinde olmalı… Çünkü o şehir herkesin…
Yine Tokat’ta ekonomik entegrasyonla ilgili fotoğrafın da iyi okunması gerekir. Kurulan Teknopark’ta bilişim firmalarını şehre çekme uğraşısı son derece doğru bir adım. Ama yüzde 49 ile en önemli sektörü tarım iken, gıda sanayinin istihdam bakımından yüzde 18 ile en arkada olması düşündürücü. Bunun anlamı tarım ile tarıma bağlı sanayi entegrasyonunun sağlanamadığıdır. 33 çeşit organik tarım yapma olanağı varken, 2014’te ihracattan elde edilen toplam gelirin 27,5 milyon dolar olması konuşulacak cinsten bile değil.
1934 yılında kurulan Turhal Şeker Fabrikası’nın akıbetinin meçhul, Tokat Havalimanı’nın da yakında tekrar açılacağının notlarını da aktarmak lazım. Fakat küçük çaplı uçaklarla nereye kadar gidilebilecek onu da bilmek mümkün değil. Umarım genişletilir.
Şehri çok önemsemek gerekiyor. 1949 yılında İstanbul, Ankara ve İzmir’den sonra Türkiye’nin en çok vergi veren ilinin, 2023 için 2 – 3 milyar dolar ihracatı hedeflemesi beni tatmin etmedi. Çok daha organize ve kalıcı bir takım çalışmaların yapılması lazım.
Örneğin çok da konuşulmayan muhteşem bir potansiyel var. Dünya Yaşlanma Konseyi Başkanı Dr. Kemal Aydın’ın Tokat ile ilgili müthiş bir önerisi söz konusu. Dünyada yaşlanan nüfus çok büyük bir potansiyel oluşturuyor.
Doğa ile iç içe oluşturulan ve tarihimizde de olan müzikle tedaviyi de kapsayan bir metotla Tokat’ı bozmadan kalkındırmak, bunun da ötesine geçirip Türkiye’nin İstanbul’u geçen ili yapmak olası…
Konsey, Birleşmiş Milletler tarafından tanınıyor ve yakında Dünya Yaşlanma Teşkilatı olarak yeniden yapılanacak. Konsey Başkanı Aydın’ın ifadesiyle Tokat’ta kurulacak doğru bir tesisle, dünyadaki örneğin tüm alzheimer hastalarını Türkiye’ye çekmek mümkün.
Dr. Kemal Aydın, Tokat’ta gördüğüm en ümit verici bilgileri aktaran kişiydi. 1 milyar avroluk bir yatırımla, insanları örneğin domates toplatarak, yani doğa ile iç içe yaşatarak, müzikle de tedavi ederek, yıllık 30 milyar avro gelir elde etme potansiyelinden bahsetti.
Bunu Türkiye sathına yaydığımızda 10 milyar avroluk yatırımla 400 milyar avronun yakalanabileceğini iddia ediyor. Bununla ilgili özel bir yazı yazmak istediğim için ayrıntısına daha fazla girmeyeceğim.
Ama bu tip akılcı projelerle, doğayı, tarihi koruyarak, birilerini ötelemeden bir planlama dahilinde Tokat’ın sadece kendisi için değil, Türkiye için de bir şans olabileceğini düşünüyorum. Küresel iklim değişikliğinden en az etkilenecek ilden bahsediyorum.
Lakin kimsenin kimseye diğer muamelesi yapmaması, şehre sirayet eden ruh eksikliğinin el birliğiyle şahlandırılması, plan, program dahilinde doğru işlere imza atılması şartıyla… İyi niyet tek başına yetmez. Çok büyük bir tarihe sahip olmak da…
Tarihe sahip olmak çok önemli… Fakat tüm toplantılarda ve söylemlerde, tıpkı Türkiye genelinde olduğu gibi yarının buradan elde edilebileceği gibi bir kanaat oluşmuş. Bu çok tehlikeli…
Aslında Dünya Gazetesi Yazarı duayen Rüştü Bozkurt Ağabeyimiz de konuşmasında bunun altını çizdi. Dedi ki; “tarih bilinci ders almayı gerektirir. Yoksa kendinizi abartırsınız.” Altına imza atılacak bir söz ve Bozkurt’un dünyadan bir alıntısıyla da taçlandı: “Bir toplum elinin menzilindeki kaynağı etkin kullanamıyorsa, dışarıdan gelen hiçbir kaynağı kullanamaz.”
İşte Tokat’ın yapması gerekenlerin de özeti buydu. Tıpkı Türkiye’nin yapması gerekenlerin de bu çerçeveden okunması gerektiği gibi…