Geçtiğimiz günlerde sümen altından çıkarılarak ısıtılıp gündeme konulan hukukta arabuluculuk sistemi, önümüzdeki sürece damga vuracak konuların başında geliyor. Kamuoyunda ‘derdini kadıya anlatmak’ olarak nitelendirilen düzenlemeden bahsediyorum.
Avukatlık mesleğini, hatta mahkemeleri devre dışı bırakacak bu sistem esasen Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Taslağı adıyla anılıyor. Bu alanda son derece deneyimsiz, çapsız kişilerin kısa süre içinde bilirkişi haline getirilmesiyle gündeme alınmak istenen bu sistemde, her şeyden önce devletin altına dinamit yerleştirecek çok hukuklu bir yapının önü açılıyor.
Bu arabulucuların kararlarının mahkeme kararının yerini almasının hedeflenmesi ise başlı başına bir skandal… Yurtdışında benzer uygulamalar var, ama onlar daha çok tüketici firma ilişkilerinde, yine o sektöre ait bağımsız enstitülerin, sektör ve bilim adamlarının gözetimi altında uygulanıyor.
Meseleyi kişisel ve ticari hukuka dahil ettiğiniz zaman olayın rengi değişir. Her şey bir yana içtihat kapısının tamamen kapacağını ve hukuki hafızanın zafiyete uğratılacağının altını çizmek gerekir. Fakat bunlar işin hukuk adamları tarafından tartışılması gereken boyutu.
Ben daha günlük hayattan örneklerle konuyu tartışmaya açmak istiyorum. Mesela töre kurallarının ön planda olduğu doğu illerimizde arabulucuların gerçekten iyi niyetli bile olsa, adil olabilme şansı var mıdır?
Türkiye geneline geçelim. Bir miras söz konusu olduğunda, o kişinin dünya görüşlerine uygun olarak eşit paylaşımın ve adaletin tecellisinin olanağı mümkün müdür? Yapı denetim sistemi gibi teknik ve ölümcül bir konuda bile neler döndüğünü düşünürseniz, burada arabulucuların akçeli ilişkilere girmeyeceğinin garantisi nedir?
Mesele bir dönem çek/senet mafyası olarak ortaya çıkanların, arabulucuları kontrol altına alarak insanların ellerinden varlıklarını almasına nasıl engel olacaksınız? Üniversite mezunu işsizleri arabulucu yapacaksınız, bırakın bilgi ve birikimi, adaleti onların iki dudağının arasına sıkıştıracaksınız.
İktidar iyice tehlikeli sularda yüzmeye başladı. Çünkü bu uygulamada ısrar eder ve hayata geçirirse ben size sonuçta ortaya çıkacak hukuku iki kelimeyle özetleyebilirim: Orman kanunu…
Kimin gücü, kime yeterse o haklı çıkacak. Ne yazık ki yapılan tüm uygulama da kanunlara uygun olarak anılacak. Peki biz bu noktaya gelirken kırılma anı hangi aşamada yaşandı? Siz yapılanlarda kanunlara uygunluğu öncelik alır, hukuka uygunluğu tanımazsanız, yani kanun ile hukukun ayrımını yapmazsanız ülkeyi böyle felaketlere sürüklemekte de sakınca görmezsiniz.
Bence iktidar hemen bu uygulamadan geri adım atmalı ve bir daha indirilmemek üzere meseleyi tozlu raflara terk etmeli, hatta projeyi imha etmelidir. Hukuk sisteminin sorunları bu yolla çözülmez. Çözülmüş görünse de toplumda karşılığını bulmaz.
O zaman ‘herkes tecavüzcüsüyle evlenirse, bizim de iş yükümüz azalır’ deme gafletine düşenler azınlıkta değil, çoğunluktaki yerlerini alırlar. Çok geç olmadan geri dönülsün. Bunlar, tehlikeli sular…