Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın bu hafta başında aldığı kararlar, sürdürülebilir olmayan eÄŸilimlerde günü kurtarmak adına ısrar edenler tarafından yanlış anlaşılmaya devam edebilir. Döviz alım ihalelerinin kaldırılması ve döviz tevdiat hesaplarında munzam karşılık oranlarının düşürülmesi yanlıştan dönmek veya geri adım ÅŸeklinde yorumlayanların içinde bulunduÄŸumuz koÅŸulları pek algılayamadığını düşünmek daha gerçekçi olabilir.
Merkez Bankası’nın son dokuz ayda aldığı önlemler cari açığın büyümesini önleyememiÅŸ, kredi artış hızının kontrol altına alınmasını saÄŸlayamamış olabilir. Fakat döviz kurlarında yaÅŸanan sert yükseliÅŸ karşısında geliÅŸmelerin paniÄŸe dönüşmemesi ve likidite sıkışıklığı sınırlarını zorlayarak güven bunalımı yaratmaması adına yaptığı hareket isabetli bir tercihtir. EÄŸer son dokuz aylık dönemde likidite biriktirmemiÅŸ olsa geliÅŸmelerin yönü daha farklı olailirdi. Åžahsen alınan önlemlere raÄŸmen kredi hacminin artmış ve cari açığın büyümüş olmasının sebebini mali sektörün yanlış anlamasında aramak daha gerçekçi olabilir. Her ÅŸeye çok kısa vadeli bir bakış açısı ıile ve günü kurtarmak amacı ile bakınca bu tür yanlış algılamalar kaçınılmaz olabilir.
Piyasaların sorgulamadığı bir konu var. Fiyat istikrarı yerine finansal istikrar kavramı neden ön plana çıkarılmadı? Eğer ekonomide ciddi yapısal sorunlar var ise ve küresel belirsizlikler yüksek ise genel denge ve bunun sonucu niteliğindeki fiyat istikrarında ısrar etmek tutarlı bir tercih olmayabilir. Tutturamayacağınız hedeflerde ısrar etmek yerine, daha makul hedeflere odaklanmak daha gerçekçi olabilir. Finansal istikrar kavramının ön plana çıkması bu şekilde yorumlansa içinde bulunduğumuz yüksek belirsizlik koşulları daha iyi anlaşılabilir, daha tedbirli olunabilirdi. Finansal istikrarın ön plana çıkması, çeşitli nedenlerle genel dengeden uzaklaşıldığı ve fiyat istikrarının ikinci plana düştüğü, makroekonomik göstergelerde istikrarsız dalgalanmalar yaşanabilecei sektörler bazında etkilenmelerin tümüyle kontrol edilemeyebileceği şeklinde yorumlansa bugün daha farklı konuları tartışıyor olabilirdik.
Son yaÅŸadığımız küresel kriz sırasında TCMB mali sisteme hatırı sayılır derecede döviz ve TL likiditesi desteÄŸi verdi. EÄŸer 2009 Nisan ayındaki G-20 toplantısında alınan kararlar sonrasında küresel bir rahatlama yaÅŸanmasa idi tüm iyi niyetli çabalara raÄŸmen geliÅŸmeler kontrolden çıkabilirdi. Belli ki bu ihtimal TCMB’nin bakış açısını ve önceliklerini farklılaÅŸtırmış; böyle bir ortamın tekrar yaÅŸanma olasılığının yüksekliÄŸi dikkate alınarak tedbirli olunmaya çalışılmış. Ancak benzer duyarlılık baÅŸta mali sektör olmak üzere hiçbir alanda yaÅŸanmamış. Hayal dünyasında yaÅŸayıp kendi anlattıkları masallara inanma gafletine düşenler, TCMB’nin ne yapmak istediÄŸini anlayamamış; bu hafta yaÅŸananlardan sonra hala anlamak istemeyenlerin sayısındaki yüksekliÄŸ iise geleceÄŸimiz açısından ciddi bir endiÅŸe kaynağı olarak görüyoruz. Bir taraf finansal istikrar diyor ve bu yeni hedefe uygun bir ÅŸeyler yapıyor ve münasip bir dille derdini anlatmaya çalışıyor, diÄŸerleri ise bu durumu geri adım veya fiyat istikrarına geri dönüş ÅŸeklinde yorumlamakta inat ediyor.
Türkiye gerek kurumları, gerekse bireyleri ile duygusal bir görüntü sergiliyor, gerçekçi olmayı baÅŸaraamdığı gibi olabilenleri de anlayamıyor. Ä°ÅŸ iÅŸten geçtikten sonra verilen aşırı tepkiler nedeniyle de yıkıcı olmak basiretsizliÄŸinden kurtulamıyor. Deyim yerinde ise ne zaman hücum oynayacağını, ne zaman savunmada kalması gerektiÄŸini ayırt edemiyor. Son bir yılda TCMB’nin uyardığı gibi mali sektör ve iÅŸ dünyası hücumda ısrarlı olmak yerine savunmaya çekilse idi cari açık bugünkü tehlikeli boyutlara ulaÅŸabilir miydi? Dinlemeyi bilmiyor herkesin bizi dinlemesini istiyoruz; evdeki hesapların çarşıya uymasını saÄŸlayamıyoruz!…