Taner Berksoy’un bugünkü yazısı
Bu hafta tam anlamıyla merkez bankaları haftasıydı. Sayısı onu aşan ulusal merkez bankası kendi kararlarını almak için sıradaydı. Bunların arasında bizim merkez bankamız da vardı. Herkes esas aktörün ilk adımı atmasını bekliyordu. Malum ABD Merkez Bankası FED dünyanın para efendisi. Efendilik öncelikle FED’in yönettiği paranın “anahtar para” niteliği taşıyor olmasından kaynaklanıyor. Dünya ticaretinin büyük kısmı dolarla yapılıyor. Dünya finans piyasalarının işlem hacminin büyük kısmı da dolardan oluşuyor. Hatta kara paranın büyük kısmı bile dolar olarak dolaşıyor. Bu durum önceden de böyleydi. Ama küreselleşmenin yoğunlaşıp, yaygınlaşması ile birlikte doların egemenliği daha da arttı. Böylece dolar en etkin para haline geldi. FED de esas aktör konumuna yükseldi. Herkesin karar vermek için FED’in ağzına bakmasının nedeni bu.
FED esas aktör ama son senelerde kendi koşullarının bozulması bu rolü gereken fiyakayla oynamasını engelliyor. Malum küresel kriz ilk adımda ve en büyük ölçüde ABD’yi vurdu. Ekonomi büyük bir durgunluğa sürüklendi. Durgunluğun aşılması için kaybolan talebi yeniden hareketlendirmek, bunun için de karar alıcı konumunda olan aktörlerin harcama yapmasını uyaracak önlemler alınması gerekiyordu. Esas aktör pek tereddüt etmeden bu işe soyundu. O tarihten bu yana ABD ekonomisine dört trilyon doları aşan miktarda para pompalandı. Tabii küreselleşme bu paranın bütünüyle ABD’de kalmasına imkan vermedi. Serbest ticaret ve sermayenin serbest dolaşımı pompalanan paranın öteki ekonomilere de yayılmasını sağladı. Sonuçta ABD ile birlikte dünya da dolara bulandı.