Taner Berksoy’un bugünkü yazısı
2017 yılını bitiriyoruz. Bu noktada artık kalıplaşmış bir egzersiz haline gelmiş olan değerlendirme yazıları yazılır. Biten yılda neler olduğu gözden geçirilir. Gelecek yıla dönük ilk öngörüler yapılır. Ben geçen yazımda bu geleneğin gereğini yerine getirdim. 2017 yılını kendime göre gözden geçirdim, gelecek yıla ilişkin ufak tefek öngörülerimi dile getirdim. Böylece bu yılbaşının ödevini yapmış oldum. Ama bunu yaparken hep bir eksiklik hissettim. Bu öyle yazdıklarımda eksiklikler olduğu hissi gibi bir şey değil. Bu tür eksiklikler bizim yazdığımız türdeki makalelerde hep olur. Aklımı kurcalayan bu değil. Bu yılın başında içime yerleşen eksiklik duygusu ekonomiye salt “bu sene-gelecek sene” çerçevesinde bakmanın artık yeterli olmayacağı düşüncesinden kaynaklandı. Yer kürenin geldiği noktada bu tür kısa vadeli değerlendirmelerin ötesine geçmenin, bulunduğumuz noktanın uzağına da bakıp geleceğin ne tür olasılıklar taşıdığını irdelenmesinin de gerekli olduğunu düşünüyorum.
Bir süredir yer kürede derinden yürüyen bir değişme ivmesinin günümüzde hızlandığı ve daha belirgin hale gelmeye başladığı görülüyor. Bu değişme dinamiğinin başlangıcını 2007-2008 krizinin hemen arkasına takmak mümkün. Küresel kriz bir tıkanıklığın ürünüydü. Tıkanıklığın özünde neo-liberal kapitalizmin açmazları ve bu bağlamda küreselleşmenin olmaz noktalara kaydırılması yatıyor demek yanlış olmaz. Krizden çıkış sürecinde ortaya çıkan değişme güdüsü bu tıkanıklıklara bir tür çözüm arayışını tetikledi diye düşünüyorum. Kapitalizmin tarihinde bu ilk kez olmuyor kuşkusuz.