Taner Berksoy’un bugünkü yazısı
Eskiden ülke sınıflamalarında sadece iki sınıf ülke ayırt edilirdi. Ulusal ekonomiler gelişmiş ülke ve az gelişmiş ülke olarak sınıflanırdı. O dönemde biz az gelişmiş ülkeler grubunda yer alırdık. Bu pek hoşumuza gitmezdi. Zira bizden kat be kat geri ve fakir olan birçok ülke de bu grupta, bizim yanı başımızda yer alırdı. Hoşumuza gitmese de dünyanın gerçeği buydu. Sonradan bu gerçek tam olarak değişmese de ülkelerin sıralanıp, sınıflanması değişti. Gelişmiş ülkeler oldukları yerde kaldılar. Biz az gelişmiş ülke konumundan yeni tarif edilen gelişmekte olan ülke grubuna terfi ettik. Gelişmekte olan ülkeler daha dinamik, görece daha hızlı büyüyen ve zaman içinde önlerindeki gelişmiş ülkelerle aralarındaki farkı kapatma potansiyeline sahip ülkeler olarak tanımlandı. Benim izlediğim kadarıyla o gün bu gündür söz konusu fark kapanmadı ama biz terfi etmiş olduk.
Önceleri az gelişmiş olup sonradan gelişmekte olduğuna karar verilen ülkelerin hakiki az gelişmişlerden önemli farkları var kuşkusuz. Ama gelişmekte olan ülkelerin çoğunun zaman içinde çok da değişmeyen bazı temel zafiyetleri de mevcut. Genel bir kategori olarak bu zafiyetleri “temel açıklar” ya da “temel dengesizlikler” olarak tanımlanabilir. Açık tanımlamasında söz konusu açıkları tasarruf-yatırım açığı, bütçe açığı, dış ticaret açığı ve cari işlemler açığı gibi makroekonomik olgular olarak tanımlamak mümkün.