AB Maliye Bakanları toplantısındaki soru “Yunanistan yeniden yapılandırsak da mı saklasak, yoksa yeniden yapılandırmadan mı saklasak?” olacaktı! IMF başkanı Dominique Strauss-Kahn’ın skandalı bu tartışmayı bir süreliğine erteledi. (Bu arada eğer taciz iddiaları gerçekse, bu olay finans dünyası ve politikanın en büyük skandallarından biri olmaya aday).
Tartışma skandal nedeniyle ertelense de artık komşunun borçlarını yeniden yapılandırması kaçınılmaz! Başka çare kalmadı artık!
Bakmayın siz Yunanistan cephesinden gelen açıklamalara… Yeni kredi anlaşması Haziran ayında devreye girecekmiş! Girse ne olur? Kaçınılmaz sonu yine bir kaç ay daha ertelemekten gayri… Yunanistan bono getirileri yüzde 16’lara çıktı. 4,8 yılda paranızı ikiye katlıyorsunuz . Hem küresel faizlerin en düşük olduğu bir zamanda, hem de euro cinsinden! Böyle bir faizi ödeyebilecek nasıl bir büyümeye sahip “komşu”? Korkarım böylesi bir büyüme oranını kimse kaymetmiş ki, Yunanistan bulabilsin.
Uzatmayalım. Artık komşu için bir “yeniden yapılandırma” kaçınılmazsa, bu nasıl olacak? Teknik bir konu ve değişik alternatifler var. Ancak tartışmalar iki ana seçenekten biri üzerinde yoğunlaşacak:
1 Borçların bir kısmını silmek! Diyelimki yüzde 30 veya 50’si silinecek! Yani komşudan 100 euro alacaklıysanız, komşu size 50 ya da 70 euro ödeyecek. Bu “traşlama” komşunun işine gelirken, en büyük alacaklı konumundaki Alman ve ikinci büyük alacaklı olan Fransa adına da yeni yaraların açılması anlamına gelecek. Bence çok tercih edilecek bir seçenek değil!
2 Borçların “nominal değerini” sabit tutup, vadelerini faizsiz uzatmak . Bu uzatma sırasında mümkün olduğunca uzunca bir süre için de “sıfır” faiz ödemek! Diyelim ki 10 yıl faizsiz bir dönemden sonra EURIBOR + 50 baz puanlık bir faiz ödemesi yapılacaktır dense… Komşunun nominal borcu aynı kalsa da bugünkü değer anlamında reel borcu düşerken, sorunu en azından 10 yıldan sonraya iteliyor/öteliyorsunuz demektir. Bence ‘üç vakte’ kalmadan 2. seçenek hayata geçer!
Neden mi ikinci seçenek, işte size birkaç neden:
1- En büyük alacaklı durumundaki Alman ve Fransız bankalarının bilançoları; bunları yatırım portföylerine atacaklarından dolayı; çok da fazla hasar görmez. Gerekirse Basel III’te ufak tefek bir kaç düzenleme yapılabilir ve bu bonolara piyasa değerinden değerlenmez, iç verimden değerlenir.
2- İlk seçenekte zararlar anında yazılacağından yeniden sermayelendirme ihtiyacı ortaya çıkacaktır. Ne gerek var, kimde sermaye (ya da istek) var ki bankalara koyacak!
3- İlkinin etkisi kalıcı olacak, halbuki ikinci seçenekte, karar verilip, yeni bonolar çıkarıldıktan sonra gelecek satışların kısa sürede tamamlanmasıyla piyasaların ilk seçeneğe göre çok daha hızlı toparlandığına şahit olabiliriz!
Unutmadan…
Yunanistan’ın bu kriz sırasında eurodan çıkıp, drahmiye dönmesinden söz ediliyor. Bu bana yakın zamanda çok da mantıklı gelmiyor! Zira euronun yerine drahminin konulması o kadar da kolay olmayabilir. Hatta bana göre neredeyse imkânsız! Düşünsenize bir euro üyesi birlikten “atılıyor”. Kalanların bir kısmı bu tehditi hep hissedecekler, bir kısmı da kendisi ayrılmak isteyebilecek. Arkası gelecektir. Eurodaki dağılma çorap söküğü gibi olabilir. Büyük biraderler, Almanya ve Fransa bunu göze alamayabilir. Eurodan dağılmasındansa yeniden yapılandırma çok daha ucuza çıkacak bir çözüm!
***
TOBB Genel Kurulu’nun galibi Kılıçdaroğlu’ydu!
Dün TOBB’un Ankara’da yapılan seçimsiz 66. Genel Kurulu’ndaydım. TOBB’un genel kurulu seçimsizdi ancak genel seçim en çok konuşulan konuydu. Uzun yıllardır bu toplantıları izleyen Üstadımız Osman Arolat saymış. 55 dakika konuşan Hisarcıklıoğlu’nun konuşması 27, 45 dakika konuşan Erdoğan’ın konuşması 20 ve 35 dakika konuşan Kılıçdaroğlu’nun konuşması 24 kez alkışlarla kesilmiş. Kılıçdaroğlu’nun elle tutulur önerileri, işdünyasına eskisine oranla daha yakın durması özellikle bayan delegelerde ve genç girişimcilerde heyecan yaratmışa benziyor.