Girişimci, taş blokun içindeki heykeli gören heykeltıraş gibidir. Xerox Alto’daki Apple Macintosh’u görür. Jobs’un farkı budur.
Steve Jobs öldü. 56 yaşındaydı. Yaptıklarına bakılırsa, buralarda pek eğlendi. Hepimizin hayatını değiştirdi. Apple Macintosh serisini, iPod, iPhone ve iPad’i bize o tanıttı. Steve Jobs bir girişimciydi. Böyle bakarsanız insanlar ikiye ayrılır: Altın madeninden bahsettiğinizde, kazmak için kürek bulmanın zorluklarından bahsedenler ve kazıyı nasıl organize edebileceğini hemen planlamaya başlayanlar. Jobs ikinci gruptandı. Girişimcilik işte budur. Girişimci, olmayanı görür. Görmekle kalmaz, yapar da. Girişimci bir fikirden bir değer çıkartabilen kişidir. Bu aralar hep girişimcilikten bahsedip duruyoruz, gelin size işin aslını anlatayım. Türkiye’de bu aralar neye ihtiyacımız olduğunun da altını bu vesileyle çizeyim.
Her kurumun bir kuruluş efsanesi vardır. Düzelteyim: Her başarılı kurumun bir kuruluş efsanesi olur. Yoksa yazarsınız. Efsanenin ille de ‘olan gibi olması’ gerekmez, ‘olanın esasını kalın çizgilerle vurgulaması’ yeter. Karmaşık mit olmaz. Apple şirketinin kuruluş efsanesi, Jobs’un farkını pek güzel özetler. Sene 1979’dur. Jobs, o vakit, daha 24 yaşındadır. O zamanki adıyla ‘Apple Computer’ı Steve Wozniak ve Ronald Wayne ile birlikte kuralı daha üç yıl olmuştur. Buna rağmen Apple, Kaliforniya’daki Silikon Vadisi’nde bilinen bir şirkettir. Jobs, o yıl, Palo Alto’da kurulu, Xerox Parc’ı üç günlüğüne, her yere bakma ve brifing alma koşuluyla, ziyaret edebilme hakkını satın alır. Xerox Parc zamanın dev şirketlerinden Xerox’un araştırma-geliştirme amacıyla kurduğu bir şirkettir. Üç günlük ziyaret için, Jobs, Apple’ın 100 bin hissesini, tanesi 10 dolardan satın alma hakkını Xerox’a verir. Jobs’un Xerox Parc ziyaretine izin vermenin, tilkiyi tavuk kümesine davet etmek olduğunu söyleyenler haklı çıkarlar. Jobs, o ziyaret sırasında, altın madenini görür. Apple, o ziyaret sayesinde, tam 300 hissedarını dolar milyoneri yapar. Jobs’un, Palo Alto’daki Xerox Parc ziyareti sırasında ilgisini Xerox Alto çeker. Xerox Alto ilk masaüstü bilgisayar prototiplerindendir. Xerox Alto laboratuvarlarında 1971’de geliştirilmiştir. Daha ticari üretimi yoktur. Bilgisayarlara işlem yaptırabilmek için ekrana komut yazmak gereken bir çağda, Xerox Alto’da ekrana fare ile tıklamak yetmektedir. İlk ekranda önünüzde duran ikonlara tıkladıkça önünüze bir yeni ekran açılabilmektedir. Aynı Macintosh gibi yani. Jobs o gün oradan ucuza nasıl fare yapılabileceğini planlamaya başlayarak ayrılır. Xerox’un 300 dolara üretebildiği fareyi nasıl 15 dolara üretebileceğini planlamaya başlar. 1983’te Apple Macintosh piyasaya çıkar. Ucuzdur. Faresi de vardır. Ekrana tıkladıkça, yeni ekranlar açılmaktadır. Bilgisayarı komuta edebilmek için ekrana satır satır komut yazma dönemi biter. Fare artık ticari meta haline gelmiştir, herkes kullanabilmektedir.
Şimdi gelelim kıssadan hisseler bölümüne. Birincisi, bugün bilgisayar kullanımını demokratikleştiren, herkesin bilgisayar kullanabilmesini sağlayan, dünyayı birbirine bağlayan, içinde yaşadığımız toplumları geri döndürülemez bir biçimde değiştiren icat tam da o faredir. Bizim dört yaşındaki Ela’nın “Güven, nerede o dokunmatik bilgisayarın” diye eve gelir gelmez iPad’i araması hep kullanım kolaylığındandır. Kullanım kolaylığı göz kamaştırıcıdır. Toplumlar ve sınıflar arasındaki dijital uçurumu ortadan kaldırmakta, bilgisayar okuryazarlığını arttırmaktadır. Bu süreci mümkün kılanlar arasında Jobs’un kocaman bir yeri vardır. Bu ilk noktadır. Geleyim ikincisine; altın madeninin üzerinde oturmak, zengin olmak için yeterli değildir. Altın madeninin üzerinde oturduğunuzun farkında olmanız gerekir. Xerox Alto’nun tasarımı ile Macintosh’un ticari başarısı arasında yaklaşık on yıl vardır. Başlangıçta fikir yoktur, fikrin öneminin farkına varmak vardır. Aklında doğru soruyu evirip çevirmekte olan, etrafta ayan beyan duran doğru cevabı görür. Jobs örneğinde olduğu gibi bunun için üç gün fazlasıyla yeter.
Üçüncüsü, Türkiye ile ilgilidir. Türkiye’nin meselesi Ar-Ge faaliyetlerinin azlığı değildir. Memlekette mebzul miktarda temel araştırma vardır. Etraf icat doludur. Ama Ar-Ge, uygulamaya aktarılamamaktadır. Ar-Ge harcaması yapan özel şirket havuzu da bu nedenle bir türlü büyümemektedir. Memleketin eksiği, icattan ticari başarı türetilememesidir. Sorunumuz icadın teknolojiye aktarılmasındadır. Girişimci, taş blokun içindeki heykeli gören heykeltıraş gibidir. Xerox Alto’daki Apple Macintosh’u görür. Steve Jobs’un farkı budur.
Ayrıca genlerimizde de bir problem yoktur. Jobs’un biyolojik babası bizim topraklardan, Suriye’dendir. Türkiye’nin sorunu girişimcilerin fikirlerini itinayla öldüren ekosistemdedir.
Girişimcilik bizatihi bir değerdir. Girişimci, yapabilendir.