Türkiye’nin en büyük gecekondusunda ikinci sofra kuruldu. Kim bilir; belki de asgari ücretin 949 TL olduğu ülkede, tanesi 1000 TL olduğu ifade edilen kadehlerle ayran içildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan muhtemelen kendisiyle konuştu.
Aslında toplumun ileri gelenlerini dinlemek güzel… Resim iyi de kompozisyon kötü… Sadece kendi gibi düşünenleri toplayan, farklı düşünenleri ne vatandaş ne entelektüel ne aydın kabul etmeyen bir sofrada, belirlenen konunun dışarıda nasıl anlatılması gerektiği ifade edildi.
Bunun bir fikir alışverişi ya da ikna çalışması olduğunu söylemek güç. Çünkü bakış açısını biliyoruz: ‘Bitaraf olan bertaraf olur.” Daha doğrusu ‘benim gibi düşünmeyen bertaraf olur.” O yüzden bu lüks sofrada ne konuşulduğu değil, ne anlatıldığı gerçek mesele…
Ocak 2015’teki ilk toplantıda ne konuşulmuştu? Külliye, Fransa’daki olaylar çerçevesinde İslamofobi ve sonrasında yapılan ‘saraya bayıldım’ açıklamaları… Peki ikinci toplantıda gündem neydi? Başkanlık sistemi…
Erdoğan hep kendi gündemini anlatıyor da, cumhurun başkanın sofrasında cumhurun gündemi yok… Mesela Özgecan, Kadıköy’deki kartopu cinayeti, işsizlik, Anayasal hakların ihlali var mı?
Örneğin milyarlarca dolar harcanan İstanbul’da, kar ile birlikte İstanbullu’nun yaşadığı sefalet gündeme geldi mi? Kredi borçlarındaki sıkıntı, 3 milyonu aşan icra dosyası, halkın enflasyonu ile iktidarın enflasyonunun tutmamasının yaşattığı işkence konu edildi mi?
Türkiye’nin sosyolojik bir çalkantı içinde patlamaya hazır bomba gibi sıkıntı içinde olduğu, bilinçli bir şekilde kutuplaştırıldığı (ki muhatabına bunu söylemek için gerçekten akademisyen olmak lazım), çocukların sosyal medya iletileri nedeniyle tutuklandığı, esnafından işçisine, sanayicisinden memuruna insanların geçim derdi içinde kavrulduğu, ekonomik nedenlerle boşanma davalarının patladığı dile geldi mi?
Hadi bu kadar beklenti içine girmeyelim. Akademisyenler, eğitimdeki sorunları dile getirdi mi? Üniversitelerin durumunu, Milli Eğitim Bakanı’nın her yıl değiştirdiği eğitim sistemini, kafana göre takıl tarikatı gibi yönetilen eğitimi. İçi boşaltılan müfredatı konuştular mı?
O sofrada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın istemediği hiçbir şey konuşulamaz. Bunu hepimiz biliyoruz. O zaman da o sofra cumhurun sofrası olamaz. Afiyet olsun beylere ve iki hanımefendiye; afiyet olsun…
Çıkın anlatın şimdi sizden anlatılmasını istenenleri… Düşünmeyin karşınızdaki insanların akşam evine götürecek çorbası, hakkını arayacak mahkemesi olup olmadığını… Çıkın anlatın ve yazılsın köşelerde…
Ne diyor Süleyman Nazif’e mektubunda Tevfik Fikret? “…herkes bu rezalet havasında nefes alabilmek için bir kolaylığa, bir çareye, bir büyüye sahip.. İşte kalem namusu, basın namusu, edebiyat namusu…” Afiyet olsun sevgili akademisyenler afiyet olsun… Yeis diye mektup yazan Tevfik Fikret’in, bir diğer eserinde tarif ettiği sofradaki gibi afiyet olsun. “Yiyin; yiyin…”