Türkiye’de yatırım yapan önünü görebiliyor mu? Kesinlikle hayır. Zaten Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek de tam bunu söylüyor. Herkesin önünü görmesi lazımmış. Bu nedenle de Ortodoks ekonomi politikalarının devreye sokulması şartmış.
Şimdi böyle üstten okuyunca ‘herhalde iyi bir şey demek istedi’ diye düşünülür. İnsanlara söyleyecek bir sözünüz olmadı mı, üst perdeden bir tanım yapar, sanki bir şey söylüyormuş havasına bürünürsünüz.
Peki bu süslü tanımı bir kenara bırakıp, Şimşek’in belirttiği Ortodoks ekonomi yaklaşımının bizim açımızdan sağlamasını yapalım. Mesela bu yöntemde maliye politikasında vergi yoluyla ekonomik aktiviteyi etkilemek esas alınır. Türkiye’de ödenebilir olmaktan çok uzak vergi sistemi ve dolaylı vergiler üzerine dayandırılmış bir yapıyla zaten yeterince olumsuz etkiliyoruz.
Harcamalar politikasına bakıyorsunuz; kamu harcamalarını esas alan bu kalemde ya verimli olmayan işlere para aktarırken, diğer kalemleri de tamamen kısıtlıyoruz. Mesela kaçak saraya para var; ama sağlıkta önlenebilir hekimliğe para yok.
Borçlanma politikasında kamu borçlanması esas alınıyor. Garip bir durum değil mi? Çünkü teoriye göre bu yolla talep yaratmak ve daraltmak amaçlanırken, mevcut zihniyet bugüne kadar hep tam tersini savundu.
Bu nedenle de bireylerin ve ÅŸirketlerin borçları ödenemez noktaya geldi. Åžimdi dışarıdan kaynak bulunamayınca, kamunun da borçlanma olanağı kalmadığına göre para mı basacaklar? Garip bir durum…
Teşvik politikasına gelince; hiçbir bilimsel esasa ve araştırmaya dayanmadan, kafana göre takıl tarikatı sistemi uygulanan teşvikler rezilliği bir yanda, vergi yoluyla destek başlığına bakılırsa asgari ücret tartışmasında kamunun ‘beni ilgilendirmez’ tavrı öte yanda. Kamu kesiminin bazı ürünlerinin alınmasına gelince, tavsiye kararı olmasına rağmen, kamuda yerli malı tercih edilmemesi zaten bunun uygulanmayacağını bize anlatıyor.
Gelelim dış ticaret politikasına… İhracat ve ithalat politikalarında dengeleyici rolü esas alan ve dış satımda destekleri, dış alımda önlemleri esas alan bu politika için AKP iktidarının olmaması lazım.
Çünkü tamamen ithalata bağımlı bir reel sektör yaratmak da, para politikaları beceriksizliğiyle girdi maliyetlerini arttırmakta bire birler. Yani Şimşek’in söylediği Ortodoks ekonomi politikasının uzağından bile geçmiyorlar.
Para politikasına gelince… Kredilerde miktar ve tavan uygulaması, arkasında bile durulamayan taksit sınırlamasıyla, bankacılık kriterlerini alt üst ederek finanse edilen çılgın projelerle rüştünü ispatlamış vaziyette.
Açık piyasa işlemleriyle birilerinin fonlanması, Türkiye’nin kumar ekonomisinde ısrar etme telaşını ortaya koyarken, döviz ve faiz başlıkları dikkat çekiyor. Zira Ortodoks ekonomi politikası piyasada uygulanacak faizler için kamu otoritesince belirmeyi esas alan bir özellik sergiliyor. Yani Mehmet Şimşek Merkez Bankası’nın yetkilerinin tırpanlanacağını, diplomatik bir dille ilan mı ediyor? Gelelim dövize… Bu anlayış sabit kuru esas alırken, dalgalı kurda da müdahaleyi öngörüyor. Önümüzdeki süreçte yeni kambiyo rejimi mi kapımızda?
İşin özü Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, 13 yıllık iktidarlarının zihniyetiyle ters düşen bir yaklaşımı ortaya atarken, diplomatik bir dille Merkez Bankası ve dolar operasyonunun haberini mi veriyor? Peki neden bu kadar üstü kapalı. Bir soru daha:
Bu eğilim Mehmet Şimşek’e mi ait; Beştepe’ye mi? Çünkü bu söylem hiç Şimşek kokmuyor.