Seçimlerin üzerinden henüz 2,5 ay geçti. Seçim öncesinde kapımızda deli divane olanlar, milli iradeden bahsedenler, şimdi yüzümüze bakmıyor. Tekrar sırça köşklerine çekilip, oradan devlet idare ettiklerini iddia etmeye devam ediyorlar.
Türkiye’de her gün şehitler veriliyor. Vatandaş yüreğinden akan kan için, şehitler için sesini yükseltiyor; birileri çıkıp ‘sen sus, anlamazsın’ deyip, akort yapmaya kalkıyor. Hoş zamanında da bu acı, ‘yaygara’ olarak nitelendirilmedi mi? Peki sadece bu konuda mı?
Yolsuzluk iddiaları var. Hangi konuya el atılsa, pis kokular yükseliyor diyorsunuz. Yanıt? Sen sus, anlamazsın.
Futbolda şike operasyonu düzenleniyor. Birileri kulüp hisseleri üzerinden vurgun yapıyor. Konuyu gündeme getiren vatandaşa aynı şey söyleniyor. Sen sus, anlamazsın.
Sokağın ekonomisi cayır çayır alarm veriyor. İnsanlar geçim derdi içinde borçlarını ödeyemez duruma düşüyorlar. ‘Bunun bir çaresi olmalı’, diye sesini yükseltene aynı ses karşılık veriyor. Sen sus, anlamazsın.
Suriye’de yaşananların iç meselemiz olduğu bizzat Başbakan tarafından açıklanıp, ülke adım adım uluslararası bankerlerin baskısıyla savaşa sürükleniyor. ‘Bizimle ne alakası var’ diye soranlara, o ulvi ses yine tersleniyor. Sen sus, anlamazsın.
Gazeteciler içeri alınıyor, komutanlar delilsiz isnatlarla karşı karşıya kalıyor, siyaset tutuklanıyor. ‘Herkes yargılansın ama bu tutukluluk neyin nesi’ diye soruyorsunuz. Sen sus, anlamazsın.
Demokrasinin uluslararası normları olduğunu, Türkiye’de yaşananın Irak tipi ve kendi tabirleriyle ileri demokrasi yalanı olduğunu haykırıyorsunuz. Cevap aynı: Sen sus, anlamazsın.
Komor bandıralı Mavi Marmara şovu, one minute tiyatrosu, ucuzluk kokan naylon efelikler, KKTC’nin ayaküstünde kurban edilmesi, doğalgaz ve petrol havzalarındaki paylarımız dediğimizde koro halinde bağırıyorlar. Sen sus, anlamazsın.
Deprem diyorsunuz, hazırlık diyorsunuz aynı ses. Adaletsizlik var eleştirisi yükseltiyorsunuz, aynı ses. Zamlar gelirlerin çok üzerine çıktı diye kritik ediyorsunuz, aynı ses. Cari açık, vatandaşın borcu, kredi kartları, kanunsuzluk ve aklınıza gelen tüm sorunları dile getirdiğinizde aynı ses. Sen sus, anlamazsın.
Türkiye’de insanların bir şeyden anlamadığı doğru… O da görev verirken liyakat gözetmediği… Taraftar gibi bağlandığı kişilerin ve partilerin peşinde koştuğu… Vatandaşlık görevinin oy vermekten ibaret olmadığı… Kendisine dokunmayan konularda adaletsizliğe göz yumduğunda sıranın kendisine geleceği… Ekonomik başarı palavrası altında geleceğini ve elinde avucundakinin satıldığı… Borç batağının sürüklenildiği… Medyanın kendisinin değil, iktidarın istekleri doğrultusunda yayın yaptığı….
Evet vatandaş bunların hiçbirini anlamıyor. Anladığı gün de zaten gerek oy vermeyerek, gerekse de hukuken hakkını arayarak işin peşine düşüyor.
Peki sormak gerekmiyor mu? Milli iradeden güç aldığını iddia edip, her fırsatta, her işene gelmeyen konuda ‘Sen sus, anlamazsın’ diyenler: Siz anlıyor musunuz? Bilgi olgunluk, olgunluk da sakinlik getirir.
Hal ve tavırlarınızdan hiç de sakin bir görüntü vermiyorsunuz. Ve takılmış plak gibi her konuda aynı şeyi söylüyorsunuz. Sen sus, anlamazsın. Peki madem her şeyden anlıyorsunuz da, neden televizyon önünde, gerçek gazetecilerin ya da siyasi rakiplerinizin önüne çıkıp bu konuları tartışamıyorsunuz. Çünkü yanıt çok açık: Siz hiçbir şeyden anlamıyorsunuz.
Ve bu ülkenin, canım memleketimin üzerinden dumanlar yükseliyor. Ve gelen dumandan kesif bir koku geliyor burunlara. Cehalet…