Tarihi bir seçimi daha geride bıraktık. Katılım oranının yüzde 87’ye yükselmesi seçimin anlamını da güçlendiriyor. Sonuçları bence çok nettir. Lafı dolaştırmadan kabul etmek gerekiyor.
2011 genel seçiminin kesin (ve tek) galibi AKP’dir. Başbakan Erdoğan tarihi bir zafer kazandı. İktidara geldikten sonra girdiği iki seçimde de oyunu yükselterek yüzde 50 kritik eşiğine ulaşmasını başka türlü tanımlamak mümkün değildir.
Seçimden nispi kazançla çıkan iki parti vardır: CHP ve BDP. İkisi de oy oranını ve milletvekili sayısını artırdı. CHP’nin başarısı sınırlıdır. Sadece muhalefet içindeki yerini sağlamlaştırdı. BDP ise Kürt oyları üzerinde hâkimiyetini kanıtladı.
Seçimin esas mağlupları da bellidir. 2007’de yüzde 5,4 alan DP ve yüzde 3 alan Genç Parti sandıkta silindi. MHP ise seçimden zararlı çıkan partidir. Oy oranı ve milletvekili sayısı düştü.
Siyaset normalleşiyor
1960’la başlayan askeri darbeler dönemi Türkiye’de siyasetin iç dinamiklerine çok hasar verdi. Toplumun kendi iç evrimine yapay müdahale arayışları siyaseti olağan mecrasının dışına taşıdı. Siyasi olgunluğa ve istikrara giden yolu uzattı. Toplumsal ve siyasi gelişmeyi geciktirdi.
21’inci yüzyılda 27 Mayıs darbesinin açtığı vesayetçi parantezin nihayet kapanmaya başladığını sevinerek izliyoruz. Kolay olduğunu söylemek istemiyorum. Tersine, en azından benim neslimin zannettiğinden hem daha zor hem daha farklı oldu. Ama oldu.
“Normalleşme” sözcüğünü daha önce iktisat politikası için kullandık. Enflasyonun ve reel faizlerin makul düzeylere gerilemesine bu adı verdik. Bilhassa yüksek reel faizin anormal bir durum olduğunu vurguluyor.
Siyasette normalleşme sözcüğü parti enflasyonunun sona ermesini yansıtıyor. Siyasi konsolidasyon da diyebiliriz. Siyaset içinden yapay bölünmüşlükleri temizliyor. Sosyolojik yapı ile örtüşen bir siyasi yelpaze oluşuyor.
İktisatçı mantığı hipotezi ölçmeyi gerektiriyor. İki kriter kullanıyorum. Birinci partinin ve en yüksek oy alan dört partinin aldıkları oy oranına bakıyorum. Oy oranlarının düşmesi siyasi dağınıklığa, yükselmesi ile toparlanmaya işaret eder.
Oy dağılımının seyri
Son yirmi yılda yapılan altı genel seçimin bu perspektiften sonuçları aşağıdaki tablodadır. İlk iki sırada seçimin birinci partisi ve aldığı oy oranı var. Üçüncü sıra ilk dört partiyi oy sıralamasına göre veriyor. En altta dördünün toplam oy oranı yer alıyor.
1991’de DYP yüzde 27 ile birinci parti olduğunda ilk dört partinin oy oranı yüzde 89 olmuştu. 1995’de birinci partinin oyu (RP) yüzde 21.4’e, dört partinin oyu yüzde 75’e geriledi. 1999’da birinci parti (DSP) yüzde 22.4 alırken dört partinin oyu yüzde 69’a düştü.
Toparlanmanın başlangıç tarihi 2002’dir: AKP yüzde 34.3; dört parti yüzde 72 alıyor. 2007’de AKP yüzde 46.5’e ve dört parti yüzde 87’ye tırmanıyor. 2011’de ise, AKP yüzde 49.9 ve dört parti yüzde 95’le zirveyi görüyor.
Seçim sonuçlarına ekonomik faktörlerin etkisine bir başka yazıda bakacağım. İktisat politikası çıkarsamaları için yeni hükümeti ve programını beklemekte yarar görüyorum.
Asaf Savaş AKAT