Son 25 yıldır armatör Kahraman Sadıkoğlu tarafından işletilen Savarona, nihayet Kültür ve Turizm Bakanlığı’na devredildi. Açıklamanın salı günü yapılacağı söyleniyor. Bu zaten başlı başına bir ayıptı ve orada neler yaşandığını herkes hatırlayacaktır.
Dünyanın hiçbir yerinde, ülkenin kurucusuna ait bir değer, böyle özel sektörün insafına bırakılıp, rezilliklere alet edilmez. Daha garip olan ise son 4 yıldır, yat içindeki yaşananlara rağmen, kim tarafından alınacağının tartışılıyor olması…
‘AKP iktidarından ne kadar ümitlisin’ derseniz, sıfıra yakın bir noktada umut sahibiyim ve yapsalar bile tüm beceriksizlikleriyle ellerine yüzlerine bulaştıracaklarından endişe ediyorum; ama yine de bu konuda fikrimi tekrarlayacağım.
Bununla ilgili bir öneriyi 2010 yılının Mayıs ayında kaleme almıştım. Bugün dahi aynı fikirde olduğum için ‘Savarona ve akıl tutulması’ başlıklı yazımın ilgili bölümünü tekrar paylaşacağım. İşte o satırlar:
“…Oysa bu konuda bir proje geliştirilebilir. Böylece hem tarihi değeri olan bu yata sahip çıkmayı başarabilir; hem de Atatürk felsefesine uygun olarak sorunu ülke yararına dönüştürme yetisini gösterebiliriz.
Türkiye’nin en önemli sorunu tanıtım ve imaj değil mi? Daha açık bir ifadeyle ‘Türkiye’ markasının üzerindeki olumsuzluklar ya da yetersizlikler her fırsatta dile getirilmiyor mu?
Bir fon oluşturulur. Bu fona TİM, TOBB gibi kuruluşların yanı sıra, ülkenin tanıtım bütçesinden de kaynak aktarılır. Öncelikle Savarona’nın Türkiye’de kalması sağlanır. Peki sonra? Çünkü buna da ‘alan zarar ediyor, bunlar da mı zarar etsin’ diye yaklaşanlar olacaktır.
Mesele burada başlıyor. Türkiye’nin doğru imajını sergileyen gösterimler, ihraç ürünlerini, üretim gücünü gösteren standlar oluşturarak, bir dünya turuna çıkarılamaz mı? Gidilen limanda o ülkedeki ticaret ataşesi bu yatta kokteyl düzenleyerek, Türk müziğinden örnekler sunarak ülkenin tanıtımını yapamaz mı?
Üstelik böyle bir organizasyonun getirisi, ne olduğu belli olmayan dergilere verilen ilanlardan daha olumlu bir sonuç vermez mi? Bu ülke henüz üç yaşındayken Karadeniz Vapuru ile yaptı bunu.
Dünyada bir ilk olan Karadeniz Vapuru Projesi, Cumhuriyet’in ilanından 3 yıl sonra Atatürk’ün önerisiyle hayata geçirildi.
Türkiye’yi tanıtan çeşitli ürünlerin sergilendiği gemi, 12 Haziran 1926 tarihinde İstanbul’dan demir aldıktan sonra 12 ülkede 16 şehri ziyaret etti. Karadeniz Gemisi, 86 günde 10 bin mil yaptı ve 5 Eylül 1926 tarihinde İstanbul’a döndü.
Yıllar sonra bir fuar firması bu mantığa sahip çıktı. 81 yıl sonra 2007’de ‘Atatürk’ün gemisi tekrar yollara düşüyor’ diyerek atağa kalktı ve Bluexpo Fuarları’nı düzenledi. Yıllar içinde alınan sonuçlar ve gerçekleşen iş bağlantıları müthiş bir performansı gösteriyor.
Peki Savarona böyle bir gelişime katkı sağlasa, Türkiye’nin imajı için yolculuğa çıksa çok mu kötü olur? Ama yok… Bunlar tartışılmıyor.
Savarona’yı birilerinin alıp almaması düzleminin ötesine geçilmiyor. Atatürk’ün mirasına, gemiye sahip olarak çıkamazsınız. Bunun satın alınmasına karşı çıkarak da, liberal olamazsınız. Çıkarın üzerindeki önyargıları… Aklınızı koyun ortaya ve analitik düşünün…”
Hadi şimdi, dünyanın daraldığı bugünlerde aklımızı başımıza alalım ve Atatürk zekâsına layık insanlar olarak, gerçekten bir iş yapalım. Ama bunu siyasete alet ederek değil, hayatınızda bir kez, sadece bir kez ‘devlet adamı’ gibi düşünerek yapın.