Gerek dünya ekonomisinde, gerekse ülke ekonomilerinde yeni bir döneme giriliyor. Bugüne kadar kaynakların borçlandırma yoluyla tek taraflı yönlendirilmesine neden olan IMF’nin tahtı sallanıyor.
Son yıllarda tek kutuplu dünyadan, çok kutuplu sürece girilmesinin somut göstergeleri de gelmeye başladı. Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika beşinci kez buluşmalarında muhtemel adı Güney Bankası olacak yapılanmayla geleceğe dair uluslararası ekonomi açısından yeni bir kapıyı araladı.
Elbette burada dengelerin nasıl oluşacağını hep birlikte göreceğiz. Çünkü her şeye rağmen birbiriyle entegre haldeki ekonomilerin, ciddi kopuşlar yaşayacağını düşünmek hem akılcı olmaz, hem de zaten sağlıklı bir yaklaşım değil. Önemli olan baskülden teraziye geçiş anlamına gelen bu yapılanmada, kefenin dengeyi sağlamasıdır.
BRICS bankasının 50 milyar dolar öz kaynakla faaliyetlerine başlaması hedefi, üçüncü dünya savaşının ekonomik bazlı yaşandığı bir konjonktürde IMF’yi sıkıntıya sokacaktır. Zira 2008’deki büyük soygun sonrası IMF’nin kaynak arayışı için bu ülkelere yönelmesi, esasen bugünkü fotoğraftaki gücünü de ortaya koyuyor.
Bununla birlikte ortada sorulması gereken bazı sorular var. Bunlardan birincisi yeni yapılanma IMF’nin yaklaşımlarından farklı bir tavır sergileyecek mi? Yani sorun bir iken iki mi olacak, yoksa dünyada bozulan dengenin kurulmasına katkı mı sağlanacak?
Böylesi bir yapılanma BRICS dışında hangi ülkeleri bünyesine katacak? Hedef dünya kaynaklarından daha fazla pay almak mı, IMF aracılığıyla bazı ülkelerin dünya kaynaklarını tekelde toplayarak coğrafyaları soymasını engellemek mi olacak?
Bu mesele sadece ekonomik anlamda kalmaz. Kurulacak bir denge dünya siyasetinde de farklılaşmayı beraberinde getirecektir. Mesela Suriye’de hesap edilenin dışında oluşumlar ortaya çıkacaktır. Nitekim yeni bankanın ilgilendiği konular arasında Suriye krizinin olduğunun da altı çiziliyor.
Ayrıca gidip gelen, ama sonuçta sallayana kazandıran salıncaktan, dengeler üzerine oluşacak tahterevalli ekonomisinde en zorlanacak ülkelerin başında da biz geliyoruz. Burada Türkiye’nin tavrının ne olacağı, yeni gelişmeyi nasıl okuyacağı çok önemli.
Avrasya gerçeğini gördüğü halde, batının politikalarının dışına çıkamayan, vitrinde şov yaparken, arka bahçede batıya imtiyaz dağıtan Türkiye, böylesi bir yapılanmada nasıl bir politika sergileyecek?
Bir tarafta tüm uzmanların ve ekonomistlerin dünyada ekonominin seyrinin doğuya kaydığını ortaya koyması, diğer tarafta finansın halen eski tarafta kalması, geleceği doğuda görecek, ama batıya borçlu ülkemiz açısından cevaplanmaya en muhtaç soruların başında geliyor.
Süreç tüm bu soruların yanıtını verecektir. Ama Güney Bankası sonrası yürüyen ekonomik harpte rollerin yeniden dağıtılacağını gösteriyor. En büyük soru ise şu: Biz ne yapacağız?
Riski göze alıp, aktif yönlendirici mi olacağız, yoksa bazılarının ağabeyleri kızmasın diye, bize biçilen role talip figüran mı olacağız? Hele ki Merkez Bankası’nın son kararlarında sermaye akışının azalacağı öngörüsü ve buna yönelik tedbirlerin sinyali gelmişken…
İşte 2023 Türkiye’sinin fotoğrafını ortaya koyacak kader anlarından biri. Yanıtını vermemiz gereken soru ise açık. Atatürk Türkiyesi gibi aktif mi, bugünün Türkiyesi gibi sanal kahramanlıkların ardına gizlenmiş tetikçi bir figüran mı? Göreceğiz…