Rapor: Altına İnandık

”Altına Ä°nandık” raporuna göre 1980 yılında Avrupa ve ABD’nin altın talebinin küresel talebin yüzde 70’ine tekabül ettiÄŸi belirtilirken, ÅŸu anda bu oranın ancak yüzde 20’yi bulduÄŸu kaydedildi.

Erste Grup’un ”Altına Ä°nandık” raporuna göre negatif reel faizin, altın fiyatlarındaki yükseliÅŸi tetikleyeceÄŸi bildirildi. Altın rezervlerinin her yıl yüzde 1,15 oranında arttığına deÄŸinilen raporda, geliÅŸmekte olan piyasaların küresel altın talebinin yüzde 70’ini oluÅŸturduÄŸu kaydedildi.

Raporda, sıfır faiz politikasını en az 2014 yılına kadar sürdürmesi beklenen Amerika Merkez Bankası’nın bu politikası sonucu reel faiz oranlarının negatif olmaya devam edeceÄŸi ve bu durumun altın fiyatlarının daha da yukarı çıkmasına zemin hazırlayacağı öngörüldü. ”Altına Ä°nandık” Raporu’nda ÅŸu deÄŸerlendirmeler yapıldı:

”Enflasyon dönemlerinde gayrimenkul tercih edilen varlık türüyken, deflasyon döneminde nakit tercih ediliyor. Altın likittir, bölünebilir, dayanıklıdır ve taşınması kolaydır. Aynı zamanda ÅŸu anda karşı karşıya olduÄŸumuz büyük ‘tail risk’ten (bir portföydeki varlığın ÅŸu andaki fiyatından 3 standart sapmadan daha fazla sapması) kendini koruyabilen basit, satın alınabilir, zaman içerisinde kendini kanıtlamış ve güvenli bir üründür. Dahası, altın için küresel bir pazar var ve temerrütte düşme riski yok; bu nedenle de altın, gittikçe daha fazla yüksek nitelikli nakit olarak ve daha az ticari mal olarak görülüyor. Bu durum da, altın fiyatlarını düzenli olarak yükseltmektedir.

Yükselen pazarlardaki altın açlığının, altının fiyatının yükselmesinden de sorumlu. 1980 yılında Avrupa ve ABD’nin altın talebi, küresel talebin yüzde 70’ine tekabül ederken, ÅŸu anda bu oran ancak yüzde 20’yi buluyor.

Son 5 yıl içerisinde, geliÅŸmekte olan piyasalardaki toplam altın talebi yüzde 70’e yükseldi. Talebin yarısından fazlası Çin ve Hindistan’dan geldi. GeliÅŸmekte olan pazarlardaki artan talep ve artan birikim oranlarının, altının (özellikle Hindistan’da) geleneksel olarak güçlü çekiciliÄŸi haricinde, artan refah seviyesi ile de açıklanabilir.”

ABD dolarının bir para birimi olarak hegemonyasına yönelik eleÅŸtirilerin arttığı hatırlatılan raporda, ”Anlaşılan o ki, pek çok ulus kendisini, ABD dolarına olan köleliÄŸe benzer bağından kurtarmak istiyor. Çin, Rusya ve Hindistan, aynı zamanda da Japonya, ABD dolarındann kaçınmak için kendi para birimleriyle ya da ticari mallarıyla karşılıklı ticaret yapmak için artan bir istek gösteriyor. ABD dolarının 2/3’ünün yurt dışında bulunduÄŸu düşünüldüğünde, bu durum açık bir paradigma deÄŸiÅŸimi olarak ortaya çıkmaktadır” denildi.

Merkez bankalarının da küresel altın eÄŸilimini takip ettiÄŸine iÅŸaret edilen raporda, Uluslararası Para Fonu’na (IMF) göre, yüzde 61,7 gibi büyük bir pay ile ABD dolarının halen tüm küresel para birimi rezervlerinin en büyüğü olduÄŸu belirtiliyor. Buna karşılık avronun oranının yüzde 27,5, diÄŸer para birimleri ve altının oranının ise yüzde 12,6 olduÄŸuna iÅŸaret ediliyor.

Haberin devamı için BLOOMBERGHT yi ziyaret ediniz.

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir