Patlama Noktasına Doğru

Gelecek sene bu ülkede en çok konuşulacak konu?  Hemen söyleyim:  İran, Irak ve Suriye Üçgeni.  Benim icat ettiğim deyimle ”Türkiye’nin Doğu Sorunu”. Her üç ülkede de tüm Orta Doğu bölgesinin kaderini  değiştirecek olaylar yaşanıyor.  Türkiye de gelişmelerde aktif rol alan bir aktör, özellikle Irak ve Suriye cephesinde.  Hepimiz de Doğu Sorunu’nu yanımızda ve canımızda hissediyoruz zaten.  PKK ve Kürt sorunundaki basamak atlama Doğu Sorunu’nun bir  yan etkisi.  Bölgede oynanan satrancı bir masaya dökelim önce.  Sonra Türkiye’nin nasıl bir rol aldığını görelim.  Ardından yaşanacakların  kehanetini yapayım.

Arap Baharı’nın dünyanın çok zengin bu bölgesinde büyük paylaşım kavgalarına neden olacağı malum. Oyun sonu da belli.  Tüm kozlar paylaşıldığında ayakta 3 ülke kalacak:  Türkiye, Iran ve Suudi Arabistan.  Diğerleri bunların modellerini benimseyecek,  3 başat aktörle  derin siyasi-ekonomik birliktelikler oluşturacak.  Ama, onyıllar sürecek bu oyunda  iki gelişme menfaat çatışmasını  hızlandırdı.  Birincisi, sene sonunda ABD tüm askeri varlığı ile Irak’tan çekiliyor.  Dolayısı ile bir yandan Irak’ın içinde etnik gruplar arasında köşe kapmaca başladı,  öte yandan da İran, Suudi Arabistan ve Türkiye Irak’ı nufüz alanları içine almak için pusuya yattılar.

İkincisi, Uluslararası Atomik Enerji Ajansı’nın son raporuna göre İran’ın nükleer silah elde etmesine ramak kaldı.  Bu durum özellikle İsrail’i çok endişelendiriyor. Bu yüzden İsrail bilinçli olarak hava kuvvetleri ile Iran’a saldıracağı haberlerini yaydı.  İki amacı olabilir.  Birincisi, BM Güvenlik Konseyi’ne ”İran’a yeni yaptırımlar uygulayın” diyor.  İkincisi, İsrail açısından denklem çok tehlikeli hale geldi.  ABD gidiyor,  nükleer silahlı İran’la, yanında Türkiye ve Mısır olmadan karşı karşıya kalmak askeri açıdan  riziko.  İran’ın tüm nükler tesislerini hemen bombalamak, İran’ı askeri güç olarak devreden çıkartmak,  ardında HAMAS ve Hizbullah’la boğuşmak İsrail için daha kolay bir savaş.

Şimdi İran, Suudi Arabistan ve Türkiye’nin stratejilerine bakalım. İran ABD gidince Şii çoğunluğu olan Irak’ı da Suriye gibi etki alanına sokarak, nefret ettiği Körfez Krallıkların’daki Şii azınlıklara erişmek istiyor.  Ayrıca İsrail’e karşı gerekirse ikinci bir cephe daha açacak.  Bölgede Sünni-Şii tüm terör örgütlerine destek vererek her ülkeyi de zayıflatıyor ve nufüz etme kanalları yaratıyor.  Suudi Arabistan para yoluyla rejim değişikliği yaşanan ülkeleri kendi safına çekmeye çalışıyoer.  Bölgedeki tüm monarşileri siyasi birlik olarak örgütlemek istiyor. Öte yandan da İran, Irak ve Suriye’de Sünni azınlıkları isyana teşvik ederek ne pahasına olursa olsun İran’ın yayılmasını engellemeye uğraşıyor.

Bu oyuncular arasında en akılcı ve ilginç oyun planı ise Türkiye’ye ait.  Ankara, son PKK saldırıları ve Suriye’de ayaklanmaya kadar ”yumuşak güç” kullanarak bölgede vüris gibi yayılmayı planlıyordu.  Bir virüs ne yapar?  Hücrenin DNA’sına sızıp ona kendi benzerlerini ürettirir.  AKP için de yıkılan  despot rejimlerin yerine iktidara gelecek İslami kimliğinin yanında demokrat kimliği de olan güçler, yeni  Türkiye’ler demek.  Bunlar ilerde siyasi müttefiğimiz olacak,  ve bittabiki ticari ilişkilerle köşeyi döneceğiz. İran’la ve Suudi Arabistan’la husumete girmeden, tek kuruş askeri harcama yapmadan, bölgeyi küçük Türkiye’lerle donatacağız. Beş yıldızlık bir strateji.

Yazının devamı için BURAYI ziyaret ediniz.

 

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir