Geçmişte para politikasıyla maliye politikasının hangisinin öncelikli olduğu tartışılırdı. Son yıllarda para politikası oldukça öne geçti. Bunun temel nedenlerine bu blogda yayınlanan Para Politikası Niçin Maliye Politikasına Tercih Ediliyor başlıklı yazımda değinmiştim (http://www.mahfiegilmez.com/2012/08/para-politikas-nicin-maliye-politikasna.html)
Küresel krizin çıkışıyla birlikte para politikası birinci sıradaki önemini tartışılmaz biçimde kabul ettirdi ve maliye politikasını kendisine yardım etmek üzere yönetilen ikinci dereceden bir politika haline getirdi. Özellikle ABD Merkez Bankası’nın (Fed) ve Avrupa Merkez Bankası’nın (AMB) parasal genişleme kararları ve bunlara dayanarak yaptıkları uygulamalar para politikasını doruk noktasına taşıdı.
Küresel krizin başlangıcı kabul edilen 2007 yılı Ağustos ayında 866 milyar dolar olan Fed’in bilanço büyüklüğü QE3 olarak adlandırılan bu son karar öncesinde 2,9 trilyon dolara gelip dayanmıştı. Yani 5 yılda 3,3 kat büyümüştü. Fed’in açık piyasa işlemleriyle (APİ) satın aldığı ve elinde bulundurduğu kâğıtların toplamı 2,6 trilyon dolara ulaşmış bulunuyor. Bunun yaklaşık 844 milyar dolarlık bölümü tutsata (mortgage) dayalı kâğıtlardan oluşuyor. Kabaca Fed, krizin çıkışından bu yana yaptığı parasal genişlemelerle bilançosunu 2 trilyon dolar büyütmüş durumda. Bir başka ifadeyle bastığı paralarla bir yandan tutsata dayalı kâğıtları bir yandan da bankaların ellerindeki tahvil ve bonoları alarak karşılığında piyasaya para verdi. Bu, eğer bu kadar büyük boyutta bir sonuç doğurmasa bir APİ işlemi olarak görülebilirdi. Olayın anormalliği Fed’in bilançosunun 3,3 kat büyümüş olmasıdır.
Aynı dönemde (Ağustos 2007 – Eylül 2012) benzer parasal genişleme operasyonlarını yürüten AMB’nin bilanço büyüklüğü de 1,2 trilyon Euro’dan 2,7 kat artarak 3,2 trilyon Euro’ya yükseldi.
Yazının devamı için TIKLAYINIZ.