Åžu satırlar eski FED BaÅŸkanı Alan Greenspan’in 2002 yılında yaptığı bir konuÅŸmadan alınma: “1990’ların ortalarından itibaren ekonomideki ve finansal piyasalardaki geliÅŸmeleri anlamak çabası politika yapıcıları için özellikle meydan okuyucu bir uÄŸraÅŸ oldu… FED varlık fiyatlarında oluÅŸan balonlara iliÅŸkin bazı sorunlara eÄŸildi… Olaylar geliÅŸtikçe, bir balonu belirlemenin ne kadar zor bir iÅŸ olduÄŸunu, ancak o balon patlayıp da varlığı böylece kanıtlandıktan sonra bu balonun saptanabildiÄŸini fark ettik. Dahası, önceden belirlenebilseler bile, hep kaçındığımız bir keskin ekonomik daralmaya yol açmadan bu balonun büyümesinin engellenebileceÄŸi hiç açık deÄŸildi.”
Greenspan, küresel kriz öncesinde merkez bankalarında genellikle hakim olan bir görüşü savunuyor: Varlık fiyatlarında oluÅŸan balonları saptamak zordur. Belirlenebilseler bile nasıl engellenebilecekleri belli deÄŸildir. Dahası, finansal kurumlar aldıkları riskleri bilerek alırlar. Bunlar, piyasa ekonomisi çerçevesinde normal karşılanması gereken risklerdir. Greenspan şöyle devam ediyor: “Uzun süren ekonomik geniÅŸleme dönemleri risk almak için daha fazla akılcı istek uyandırır”. Hatırlatayım; ‘akılcı’ sözcüğünün vurgusunu ben koymadım; orijinal metinde var.
FED bu görüşler çerçevesinde uzun dönem politika faizini çok düşük bir düzeyde tutmakla eleÅŸtiriliyor. Grafik 1’de Ocak 2001’den 2007 sonuna kadar FED faizinin deÄŸiÅŸimi gösteriliyor. Dikkat edilirse 2003 ortasına kadar faiz düşürülüyor, sonra da 2004 sonuna kadar düşük bir düzeyde sabit tutuluyor. Bu politikanın risk almayı tetiklediÄŸini ve kredi arzında hızlı bir artışa yol açtığını belirten çok sayıda çalışma var. Grafik 2’de aynı dönemde ABD’de konut fiyatlarının geliÅŸimi yer alıyor. Konut fiyatlarındaki hızlı artışa dikkat.
Artan risk alma iÅŸtahı ve hızlı kredi geniÅŸlemesi beraberlerinde birçok sorun doÄŸuruyorlar. Özellikle kötü krediler artıyor, bilançolar varlık fiyatlarında oluÅŸabilecek ani düşüşlere karşı duyarlı hale geliyorlar. Grafik 2’de konut fiyatlarında görülen artışın bir balon oluÅŸturduÄŸu küresel krizle birlikte açık biçimde ortaya çıktı. Bu balonun patlamasıyla birlikte yaÅŸananları biliyorsunuz. Hala da sorunların içinden çıkılınmış deÄŸil.
Sözünü ettiğim dönem tüm dünyada enflasyonun artık bir sorun olmaktan çıktığının düşünüldüğü dönem. Gelişmiş dünyada öyle. Gelişmekte olan ülkelerin çoğunda da durum farklı değil. Merkez bankalarının uyguladıkları para politikalarının, elbette disiplinli maliye politikalarının da katkılarıyla, bu sonucu doğurduğu kanısı yaygın. Özellikle enflasyon hedeflemesi uygulamasının prestiji yüksek.
Ama küresel kriz, fiyat istikrarına rağmen oluştu. Dolayısıyla, fiyat istikrarını sağlamanın otomatik olarak finansal istikrarı sağlamaya yetmeyeceği görüldü. Haksızlık etmemek gerekiyor. Elbette merkez bankaları fiyat istikrarına yoğunlaşmışken finansal istikrar ile de ilgiliydiler. Bazı ülkelerde bankacılık sektörünün düzenlenmesi ve denetleme yetkisi merkez bankalarındaydı. Bazılarında ise başka kurumlara verilmişti. Her durumda finansal istikrar gözetiliyordu.
Küresel krizden sonra belirtilen, bankaları mikro düzeyde düzenleme ve denetlemeye tabii tutarken, makro düzeyde de finansal istikrarı gözetmek gerektiği. Ekonomiler hızla büyürken risk alma iştahı artıyor. Çünkü işlerin hep iyi yönde gideceği algısı yaygınlaşıyor. İşler kötü giderken de tam tersi yaşanıyor. Para otoriteleri ekonomideki dalgalanmalara paralel bir seyir izleyen risk alma iştahına karşı ne yapabilirler? Bu paralel seyri kısmen de olsa nasıl engelleyebilirler? Bu soruların yanıtları aranıyor. Makro düzeyde denetimden kastedilen bu.
Merkez Bankası’nın 2010’un sonundan itibaren uyguladığı para politikasını bu yanıt arama çabasının bir parçası olarak görmek gerekiyor. Bu çabanın bizi nasıl bir noktaya getirdiÄŸini gelecek hafta ele alacağım. Åžimdiden sonucu belirteyim: Ne yazık ki iyi bir yere getirmedi. Haftaya görüşmek üzere.