TUHAF bir durum var. Başta ABD ve AB olmak üzere ülkelerin çoğu, milli gelirlerini arttıramamaktan şikâyet ederken, biz beklentilerin üstünde bir büyüme hızına ulaştık diye hedefi tutturamamış hale düşüyoruz.
Büyümeyi düşüremediğimiz için adeta “mazeret” beyan ediyoruz. Ekonomi Çarı Babacan, daha geçen hafta, “seneye inşallah % 5’in altında büyürüz” diye tahmin veya temennisini açıklamıştı. Pek tabii bu çelişkinin bir açıklaması var. Yoksa ekonominin bir numaralı hedefi olan “büyüme” yüksek çıktı diye kimse üzülmez. Üstelik büyüme ile birlikte, işsizlik de azalıyor. Hem de “bordrolu” olarak çalışanların sayısı, bordrosuz olarak çalışanlardan daha hızlı artıyor. Demek ki; işler iyi gidiyor.
CARİ AÇIK KAYGILANDIRIYOR
Peki, sıkıntının kaynağı nerede? Bunun kaynağı bir türlü azalmayan cari açıktır. Bunu hepimiz biliyoruz. Her ne kadar son ayın cari açığı bir miktar gerileme gösterdi ise de, Türk ekonomisinin 2011 yılında milli gelirinin % 10 kadar cari açık vereceği anlaşılıyor. Bu oranla Türkiye, müflis Yunanistan’ın bile önünde dünya birincisidir. Bu sebepten dolayı, büyüme hızında dünya ikincisi olmanın tadını çıkaramıyoruz. Çünkü biliyoruz ki; bu yüksek büyüme oranına ulaşmamızı sağlayan da “düşürülmesi hedeflenen” cari açıktır.
KRİZ, DENKSİZLİKTEN ÇIKAR
Dünyada, birincisi 2009’da yaşanan çöküntünün ikincisi yolda mıdır tartışmaları ekonomi gündeminin birinci sırasında bulunuyor. Krizler daima denksizlikten (veya dengesizlikten) çıkar. Ekonomilerde üzerinde en çok durulan iki denklik vardır. Birincisi “kamu kesimi gelir gider denkliği” ikincisi de “ülkenin döviz gelir gider denkliği” veya bilinen adıyla “cari işlemler dengesi” dir. Eğer bir ülkede her iki denge de “açık” veriyorsa, o ülke ciddi şekilde hastadır denir. Mesela Yunanistan’ın durumu budur. Bunlardan biri bozuksa, ülke ekonomisi yine hastadır ama durum vahim değildir. Mesela Japonya’nın cari işlem fazlası vardır ama kamu kesimi dengesi bozuktur. Bilinen adıyla bütçe açığı, Japonya’nın milli gelirinin % 8,3’üne ulaşmıştır. Bir zamanlar bu denksizliklere “ikiz açık” denirdi. Yani, sanki bunların ikisi mutlaka birlikte oluşur diye düşünülmüştü. Sonra anlaşıldı ki; bunlar ikiz filan değilmiş. İkiz olan, kamu kesiminin değil, ülkenin tasarruf açığı ile cari açığı imiş. Bu da zaten bir totolojidir. Yani aynı gerçeğin, sanki bir sebep-sonuç ilişkisini gösteriyormuş gibi farklı kelimelerle söylenmesidir.
TÜRK LİRASI GELECEK YIL DEĞERLENECEK
Merkez Bankası Başkanımız, “Türk Lirası gelecek yıl değerlenecek” öngörüsünde bulunmuş. Çünkü “biz, başka ülkeler gibi para basmıyoruz” demiş. TL gelecek yıl değerlenebilir. Bu öngörüyü bugünden yanlış bulmak mümkün değildir. Ancak iki husus var. Birincisi; cari açık veren ülkeye döviz girer, bunun sonucunda dolanımdaki ulusal para miktarı artar. Bu da bir nevi para basmaktır. İkincisi, TL değerlenecekse, faraza cari açık büzülen ekonomiyle mutlak olarak düşse bile “oransal olarak” nasıl azalacaktır?
Son Söz: Ne yârdan, ne serden vazgeçemeyen, ikisini de kaybedebilir.
Ege CANSEN
Hocammmmmmmmmmmmmm ekonomimizi hükümet ve ekibi yönetmiyor ki. bir başbakan, ali babacan ve mehmet şimsek onlardan önemliside YABANCILARIN eline teslim olan bir ekonomi. onlar ne derler ise o oluyor.yoksa siz ekononimimiz hükümet mi yönettiğini zannediyordunuz aşk olsun be hocam.