Okuyucularıma mahçubum. Açıklanan verileri ve diğer güncelgelişmeleri boşladım. Önce uzun bir konjonktür analizine giriştim. Ardından seçimlere odaklandım. Bir süre daha hoşgörülerine sığınıyorum. Önümüzdeki ay telafi ederim.
AKP’nin seçim zaferine ekonominin katkısını anlamaya çalışıyoruz. Geçen yazıda seçim kampanyalarını karşılaştırdık. CHP popülizme yöneldi. AKP istikrarı savundu. Seçim sonuçları ortadaki seçmenin istikrarı tercih ettiğini gösterdi.
Bugün basit ama önemli bir soruya cevap aramak istiyorum. Sekiz yıllık AKP iktidarı ekonomide ne ölçüde başarılıdır? Cevap bizi (maalesef) iktisadın bitmez tükenmez ölçme sorunlarına götürüyor.
İki taraf var. Başbakan milli geliri dolar cinsinden ölçüyor. 3.2 katına çıkardık, çok başarılıyız diyor. İktisatçılar ise sabit TL fiyatları ile ölçülen milli gelir artışını yüzde 46 buluyor. Geçmiş dönemlerin altındadır, hükümet başarılı değildir diyor. Kim haklı?
Gene ölçme sorunu
İktisatçının hesabı kesinlikle doğrudur. Sevgili Ege Cansen her fırsatta hatırlatıyor. 2010 milli gelirinin açıklanmasından sonra ben de yazdım (7 Nisan). Ortalama büyüme hızı karşılaştırmaları da aynı sonucu veriyor.
Böylece karşımıza bir bilmece geliyor. Büyüme performansı başarılı değilse, AKP’nin oy oranı neden yükseldi? İki ihtimal var. Bir: seçmen yanlış algılıyor. İki: iktisatçı yanlış ölçüyor. Cevabı baştan verelim. İkincisidir.
Nasreddin Hoca hikayesine benzedi. Önce iktisatçı, sonra seçmen haklı dedik. Ölçme sorunlarına iyi örnektir. Ayrıntılı yöntem tartışmasına yerim yok. Olayın özünü kısaca anlatmaya çalışacağım.
Milli gelir neyi ölçer? Refah düzeyini mi? Hayır, üretim hacmini ölçer. Uzun dönemde ikisi aynı şeydir. Ama kısa dönemde değildir. Çünkü vatandaş için refahı özel tüketimi ile özdeştir. Halbuki kısa dönemde özel tüketim üretimden hızlı artabilir.
Bir yolu özel tüketimin milli gelirde payının yükselmesi yani ek refahın azalan tasarruftan kaynaklanmasıdır. Diğeri ekonominin gelirinin üzerinde harcaması yani ek refahın
dış açıkla beslenmesidir. İkisi bir arada “kaymaklı kadayıf” olur.
Etkileyici refah artışı
Yani seçmen için milli gelir soyut bir sayıdır. Kendi tüketiminde nicel ve nitel değişim ise somut gerçektir. Ona bakar. Ancak işimiz burada bitmiyor. Üstelik, ölçülen büyüklüğün özellikleri ölçü birimi tercihini de etkiliyor. Açalım.
Milli gelir sabit TL fiyatları ile ölçülür dedik. Ya özel tüketim? Refah karşılaştırması yaparken döviz (ve kur) anlam kazanır. Birinci elden biliyoruz. Değerli TL ithal malları ucuzlatıyor. Daha çok tüketilmesini sağlıyor. Dış açığı ve refahı beraberce arttırıyor.
Sayılara dönelim. 2002’de özel tüketim 158 milyar dolardı. 2010’da 523 milyar dolara tırmandı. Yüzde 21 dolar enflasyonunu ve yüzde 10 nüfus artışını düşelim. Sabit dolarla ile kişi başına tüketim artışı yüzde 150 oluyor. Sekiz yılda 2.5 katı refah demektir. Etkileyicidir.
Bilmeceyi çözdük. Doğru ölçünce seçmenin davranışı açıklanıyor. Bu arada analiz yeni bir pencere açıyor. Hükümet bu başarıyı dört yıl daha sürdürebilir mi? Sürdürmeli mi? Hem iktisat politikası hem siyaset açısından kritik sorular bunlardır. Devam edeceğim.
Asaf Savaş AKAT