2014 yılında gerçekleşecek beş yıllık cari açık Türkiye ekonomisinde şimdiye değin hiç gerçekleşmemiş bir cari açık olacak.
Geride bıraktığımız perşembe günü 2012-2014 dönemini kapsayan yeni Orta Vadeli Program (OVP) açıklandı. OVP’de takıldığım temel nokta program dönemi için öngörülen cari işlemler açığının düzeyi. 2010 ve 2011 yıllarında gayri safi yurtiçi hasılaya (GSYH) oranla yüksek cari açık verdik: Yüzde 6,5 ve yüzde 9,4 (2011 yılı değeri programda verilen tahmin). OVP bu yüksek cari açık oranının üç yıl daha süreceğini öngörüyor. 2012: Yüzde 8,0, 2013: Yüzde 7,5 ve 2014: Yüzde 7,0.
Böylelikle 2014 sonunda son beş yıllık dönemin cari açık oranı yüzde 7.7 olacak. Üstelik 2014’te verilmesi öngörülen cari açık-GSYH oranı, sermaye hareketlerini serbestleştirdiğimiz 1990’dan 2010 sonuna kadar olan dönemin en yüksek cari açığı olacak. Kısacası, beş yıl üst üste çok yüksek cari açık vereceğiz ve dönem sonunda hâlâ 1990-2010 döneminin en yüksek cari açık oranına sahip olacağız. Farklı bir ifadeyle bu kadar yüksek cari açığı finanse edebileceğiz. Nasıl olacak bu iş?
Bir fikir edinmek için geçmişe bakmak yararlı olacak. 1990’dan sonra gerçekleşen cari açık-GSYH oranlarına teker teker bakmak yerine her yıl için son beş yılda gerçekleşen ortalama cari açık-GSYH oranlarına bakmak yeterli olacak. Tablo bu oranları (yüzde olarak) gösteriyor. Tüm 1990-2008 dönemindeki en yüksek beş yıllık cari açık-GSYH ortalaması 2008 yılında verilmiş. Bu nedenle ara yıllara ilişkin değerleri verip yazıyı rakama boğmaya gerek yok.
Tablo açıkça gösteriyor ki, 2014’te gerçekleşecek beş yıllık cari açık şimdiye değin hiç gerçekleşmemiş bir cari açık olacak. Farklı bir ifadeyle beş yıl üst üste hiç bu denli yüksek dış finansman bulamamışız. Şimdi dört soru:
Bir: Hiç küresel kriz yaşanmasaydı -dünya güllük gülistanlık olsaydı- üst üste beş yıl bu kadar finansman bulabilir miydik? İki: En azından OVP’nin ilk yılı olan 2012’nin de küresel finansal sektör açısından karışık geçeceği, yani ortalığın güllük gülistanlık olmayacağı düşünülürse bu finansmanı bulur muyuz? Üç: Avrupa Birliği neden sonra çözümde anlaşıp zor durumdaki bankalarına sermaye desteği verirse bize bu kadar finansman kaynağı kalır mı? Dört: 2010 ve 2011’de neden ağırlıklı olarak kısa vadeli borçla finanse edebildik yüksek cari açığı? Yani neden zorlandık?
Bu sorulardan sonra akla hemen büyüme ile dış finansman ilişkisi geliyor. Türkiye’nin hızla büyüdüğü dönemler genellikle cari işlemler açığının da yüksek olduğu, yani dış finansmana şu ya da bu biçimde erişebildiği yıllar. Dolayısıyla son soru şu: OVP’deki ılımlı büyüme tahminlerine (yüzde 4, 5 ve 5) bile bu durumda nasıl ulaşacağız?