Ordu’yu koruyun; zenginleşsin

Ekonomi Gazetecileri Derneği olarak uzun zamandır yürüttüğümüz Anadolu Buluşmaları Projesi kapsamında, geçtiğimiz hafta sonu durağımız Ordu iliydi.

 

Öncelikle tüm mütevazı görüntüsüne karşılık modern yaklaşımı, şehircilik adına eksiğiyle fazlasıyla verilen uğraş, ama en önemlisi Ordulu’nun dışarıdan gelene sıcak yaklaşımı çok etkileyiciydi.

 

Şüphesiz eksiklikleri var. Geçim başta olmak üzere büyük sorunları da bulunuyor. Ama insan kalitesinin bozulmadan geliştirilmiş görünümü, önümüzdeki süreçte burada yapılabilecek her türlü proje adına ümit veriyor.

 

Elbette şehrin bir numaralı meselesi fındık… Özellikle bu sene fiyatlar 20 TL’ye vurmasına karşın, üreticinin bu işten çırak çıkmış olması düşündürücü. Ortalama dörtte bir fiyatına üreticinin elinden alınan ve yok satılan üründe aracılar fındıkçıyı duman etmiş.

 

Bununla da kalmamış, lanse edilenin aksine İtalyan Ferroro hızla bahçeleri ele geçiren ve önümüzdeki süreçte, fındık üretimini tekelleşme aşamasına götürme riski taşıyan yaklaşımlarıyla ürkütücü bir nüfus alanına sahip olmuş.

 

Fakat belli ki, ilde bu konunun muhatapları ya da beraber çalıştıkları da iyi kazanıyor. Çünkü mesele açıldığında, konuşmaların tamamı ‘aslında’ sihirli sözcüğüyle başlayıp, meselenin özünü ortadan kaçırıyor. Meselenin özü ise, fındıkçının hızla kendi toprağında maraba olmaya koştuğu gerçeği.

 

Nitekim şehrin ihracat ithalat dengesi de fındık meselesinin ne kadar önemli olduğunu ortaya koyuyor. Tüm sorunlu yapısına rağmen Ordu’nun toplam ihracatı 219 milyon dolar, ithalatı ise 51 milyon dolar. İhracatın 166 milyon doları ise fındıktan geliyor. Fındıkta Türkiye üretiminin yüzde 21’i de Ordu’da hayat buluyor.

 

Bu yüzden sorunların şimdiden çözümü önemli… Belki de kooperatifçiliği yeniden yapılandırarak, vatandaş yürütülen Çikolata Park Projesi’nin etkin ortağı haline dönüştürülmeli.

 

Keza Arım Balım Peteğim Projesi de, bal konusunda Türkiye ikincisi olan il için takip edilmeli. Ayrıca AB fonlarıyla finanse edilen proje Ordu, Sinop, Samsun, Giresun, Trabzon, Rize illerini kapsıyor. Toplu bir kalkınma elde edilebilir. Elbette 10 milyon Avro’luk hibe fon etkin kullanılabilirse…

 

Yine not defterime düşen birkaç önemli başlık var. 724 bin nüfusa sahip ilde 64 bin 756 kişi sendika veya dernek üyesi. Bu şehrin katılımcı ve aydın olması adına kritik bir yapı. Nitekim bu bilinçli yapı, kuzey illerimizi bıçak gibi bölen Karadeniz otoyolu sırasında ortaya çıkmış.

 

Ordulu direnmiş ve sahili nispeten kurtarmış. Daha pahalı olmasına rağmen bu aksta tüneller yöntemiyle yol içten geçiyor. Verilen bilgiye göre bütün hatta, Ordu tek istisnai il ve koylarını teslim etmemişler.

 

500 kilometrekarelik çayır/mera alanına sahip. İki sanayi bölgesinde 85 fabrikada 5 bin 300 kişi çalışıyor. İşsizlik yüzde 6,1. Ama başvuruların yetersizliğinin, bu oranın gerçekten çok geride kalmasında etkili olduğunun altı çiziliyor.

 

Seyahat kapsamında Ordu Valisi İrfan Balkanlıoğlu ile bir araya geldik. Son derece heyecanlı bir vali ve şehrini sadece övmüyor. Sorunlarının da farkında ve başarır, başaramaz ama meseleye kafa yoruyor.

 

Vali Balkanlıoğlu, ilin mutlaka lokomotif bir ikinci sektör yaratması gerektiğini belirtiyor. Haksız da değil… Bunun için de hedefe turizmi koymuş. Ordu tarihi eserlerinden yaylalarına, üzerinde çalışılan kayak merkezinden yamaç paraşütü olanağına kadar bir dizi avantaja sahip…

 

Yaylaların bölgede birbirine Yeşil Yol Projesi’yle bağlanması amaçlanıyor. Bu yolla Ordu, Samsun ve Tokat illerinin yaylaları arasında bağ oluşturulacak. Hoşuma giden bir başlık ise turizmde atak yapmak isterken, büyük otellerden kaçınma yaklaşımları…

 

Zaten bu tam bir cinayet olur. Çünkü Ordu’nun turizmden kazanması, ancak doğal yapısını korumasıyla mümkün. Yoksa filmin sonunda ortaya bir ucube çıkabilir. Nitekim Vali Balkanlıoğlu da ev otellerin öncelikleri olacağını belirtiyor. TÜRSAB’ın ev otelleri komitesinin ille iletişime geçmesinde fayda olacaktır.

 

Fakat tek risk 1 milyon turist hedefi… Bu hedef otel yapımını tetikleyebilir. Onun yerine daha az sayıda, katma değer bırakan turiste yönelmek gerekir. Elbette bir önemli husus da şehrin bu heyecanı hep birlikte duyması zorunluluğu…

 

Vali, Perşembe Belediye Başkanı ve birkaç bürokrat dışındaki kişilerde bu heyecanı çok görememiş olmak beni biraz ürküttü. İş dünyası ise bence hiç oralı değil… Umarım başladığı gibi istenen sonuçla biter. Turizmde ise Karadeniz’de dikkat çeken Araplar… Niye diye baktığınızda, doğa ve nispeten aile, toplum yapısı etkin oluyor.

 

Fakat risk işin turizmden çıkıp, yerleşme boyutuna geçme olasılığı. Turizm derken, komşu yaratma gerçeğiyle karşı karşıya kalma sıkıntısı, başka problemleri de beraberinde getirir.  Bugünden Ordu’da ev fiyatları uçmuş. Sonucu Ordulu’nun Ordu’yu terk etmesi olmamalı. Zira rant, herkesin gözünü bir anda bürüyebilir.

 

Aslında Ordu ile ilgili olumlu ya da sorunlu not defterime düşen çok sayıda detay var. Belki onları da bir gün ayrıca kaleme almak lazım… Ama orada bir eser var ki çok etkileyici. Dünyada sayılı, ülkede ilk olacak denize dolgu yöntemi ile yapılan Ordu-Giresun Havalimanı… Büyük ölçüde bitmiş ve denizin üzerine kurulmuş bir güzellik.

 

Mayıs sonu itibariyle hizmete açılacağı belirtiliyor ve bunun da özellikle Arap turist akımını hızlandıracağına dikkat çekiliyor. Hakkını vermek lazım… Ziyarette pisttin tamamen hazır olduğuna, havalimanının da çok az bir işinin kaldığına bizzat şahit oldum.

 

Ama bence en değerlisi Vali Balkanlıoğlu’nun şu sözleriydi: Şüphesiz devletimizin de burada katkıları var. Fakat bu havalimanı aslında halkın eseri… İşte güzel haber de bu… Emeği geçenleri kutlarım.

 

Sözün özü şu: Ordu güzel ve özel bir şehir… Doğru işleri, akıllarda tilki dolaşmadan yapabilirse, doğasını ve yapısını korursa, geleceğin yıldız illerinden biri olabilir. Hatalı yaklaşım ise Ordu’yu daha çok dış göç veren, fındığını teslim etmiş, bir beton yığınına dönüştürebilir.

 

[email protected]

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir