Geçen hafta değindim. Özellikle gelişmiş ülkelerin küresel krizden çıkış sürecinde çabuk tıknefes olması, büyümeye çabalayan ülkelerin enflasyon tehdidi altında kalması iktisat politikası yapıcılarını, özellikle de para politikası otoritelerini bir yol ayrımına getirdi. Merkez Bankaları ya gevşek para-düşük faiz politikasında ısrar edecek ve tıknefes olan büyümenin yolunu açacak ya da enflasyon tehdidini ciddiye alıp parasal sıkılaştırma ve yükselen faiz yoluyla fiyatlar üzerindeki harcama baskısını azaltacak.
Başka bir deyişle, bugünkü koşullarda, Merkez Bankaları büyüme ile enflasyon arasında bir öncelik belirlemek zorunda kalıyorlar. Tabii benimsenen önceliğe göre de döviz kurları belli yönlere hareket ediyor. Küreselleşme sürecinde bütünüyle serbestleştirilmiş olan sermaye hareketleri Merkez Bankalarının aldıkları faiz kararlarını döviz kurlarına yansıtıyor ya da, tersine, döviz kurlarına yaptıkları müdahalelerin faiz oranları üzerinde etkili olması sonucunu doğuruyor. Yani sermaye giriş-çıkışını kısıtlayıcı önlemler almadığı sürece para otoritesi faiz ve döviz kurunu bir arada belirleyemiyor, sermaye hareketi serbest olunca da bunlardan birisi üzerinde aldığı bir kararın ötekini de etkilemesinden kaçamıyor.
TCMB BaÅŸkanı Erdem Başçı’nın “imkansızlık üçgeni” olarak tanımladığı bu sıkışma Merkez Bankalarının hareket alanını önemli ölçüde kısıtlıyor ve onları büyüme-enflasyon (düşük faiz-yüksek faiz) arasında bir seçim yapmaya, bir öncelik belirlemeye zorluyor.
*Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â *Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â *
Bu ” imkansızlık üçgeni ” meselesi epeydir gündemde deÄŸildi. Bu sıralarda soruna olan ilgi birden arttı. Geçen hafta ortasından bu yana da konuyla ilgili tartışma hareketlendi. Bu ani ilginin bir nedeni ekonomilerin büyüme-enflasyon ikilisi arasında sıkışmaya baÅŸladıklarının daha görünür hale gelmiÅŸ olmasıydı. Bir baÅŸka neden de bu sıralarda kimi Merkez Bankalarının faiz oranı ile ilgili yeni kararlarını kamuoyuna iletebilecekleri bazı yeni imkanların ortaya çıkmasıydı. Söz konusu bankaların alacakları yeni faiz kararıyla önceliklerinin ne olduÄŸuna iliÅŸkin somut sinyal verecekleri düşünülüyordu. Yani ya gevÅŸek para- düşük faiz devam edecekti veya parasal sıkılaÅŸtırma-yükselen faiz devreye girecekti.
Faiz kararıyla ilgili ilk açıklama ABD Merkez Bankası (FED) BaÅŸkanı Bernanke’den geldi. Bernanke Pazartesi günü konuÅŸtu, biraz da dolaylı bir ifadeyle, istihdam üzerinden, ABD ekonomisi için önceliÄŸin büyümeye verildiÄŸini açıkladı.
FED’in hemen arkasından Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası benzer bir açıklama yaptı. Salı günü yapılan PPK toplantısı sonunda TCMB’nin de Türkiye ekonomisindeki önceliÄŸi büyümeye verdiÄŸi açıklandı.
Sonuçta, dünya ekonomisi açısından temel para otoritesi olan FED ile Türkiye ekonomisinin para otoritesi olan TCMB’nin imkansızlık üçgenindeki  sıkışmayı büyümeye verilen öncelikle aÅŸmaya karar verdiler. Tabii döviz kurlarında bu kararın dikte edeceÄŸi yönde ortaya çıkacak hareketlere de razı olduklarını açıklamış oldular.
*Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â *Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â *
Temel tercihlerin yapılmış olmasına karşın Merkez Bankaları, uygun gördükleri durumlarda, piyasalara tekil ve seçici müdahaleler yapabilirler. Özellikle TCMB’nin, yürütmekte olduÄŸu ortodoks olmayan para politikası çerçevesinde, bazı ek müdahaleler yapabileceÄŸi ve bunun da örneÄŸin döviz kurunun olası hareketlerini etkileyebileceÄŸi düşünülebilir. Bu ayrıntıları ileride somut olarak görüp, deÄŸerlendirebileceÄŸiz.
Ayrıntının ötesinde yapılan öncelik tercihlerinin hem ABD hem de Türkiye ekonomileri açısından doğru seçimler olduğunu düşünüyorum.
Yazının devamını okumak için TIKLAYINIZ.