Ölçüler ve tezatlar
Bu yıl deniz ürünlerinde özellikle balık boylarında 1 Eylül 2011 de avlanma yasağının kalması ile birlikte bir tebligatta gündeme düştü.
Lüfer boyları 20 cm. küçük olamayacak! Ne kadar ilginç değil mi? Oysa tarım ve köy işleri bakanlığının çıkardığı tebliği de sadece lüferden bahsedilmiyordu. Karagöz, küçük hani balığı 30 cm den, 45 cm. küçük lâhos ve orfoz ise 21 cm. küçük sargos da, avlanamayacak! Ayrıca ağlar ve avlanma derinlikleri ile ilgilide bir takım açıklamalar içeren ilgili tebliğin bu bölümleri nedense medyanın pek ilgisini çekmemiş.
Her ne kadar üç bir yanımız deniz ve içinden boğazlar geçen dünyanın en büyük şehirleri arasında yer alan bir ilde yaşıyor olsak da, medyamızın ve bizim denizden ve balıktan anladığımız; Izgara ve satanların tezgahı, deniz denince de, yaz dönemi, tatil, korumalı kremler ve mayo, bikini ya da mayo kiniler.
Bu anlayış, balık boylarını saptayan, tarım bakanlığı deniz ürünleri uzmanlarınca da böyle olsa ki özellikle lüfer için 20 cm. limit konmuş! Oysa lüfer balığının, boylara göre sınıflandırılmış ve adlandırılmış isimleri vardır. Çinakop, sarıkanat, lüfer ve büyüğü ne ise kofana denir. Belirtilen büyüklükte ki yasak bize göre, çinakop sınırındadır.
Eğer balıkçı tekneleri, önceden bu hazırlığı yapamadı ve denize açılan ve de dönen teknelerde, bu kontroller iyi yapılamadığı süreçte, tutulan balıkların tasnifi ve tekrar denize canlı olarak salıverilmeleri, çokta kolay bir işlem değildir. Bunun böyle olduğu bilindiği içinde, tüketici, küçük balık almama konusunda sözde uyarılıyor. Tıpkı fişsiz alış veriş yapmayın, yanarsınız diyip, sonra tam tersi, vergi afları ile doğru davrananları yakıp, eğrilerin ödüllendirildiği gibi! Sistem aynı. Ben denetim yapamıyorum ama ne kadar tutarsa anlayışı.
29 Mayıs 1453 den beri İstanbul da yaşıyoruz, o dönem nüfuz 36,000 olarak görünüyor. 1477 yılında 14,803, 1985 yılında ise 5.475.982 kişi olarak belirlenen kent nüfusu, 2000 yılında 8.803.431, 2010 yılında ise yüzde 4,9 yıllık rekor artışla 13.120.596 kişiye ulaşıyor.
Şimdi lüfer boyu ile nüfuz artışı arasında ki tezat, daha iyi anlaşılmıyor mu?
Birde buna Sapphire (gök yakut, safir- Redhause) Avrupa ve Türkiye’nin 236 metre boyunda en yüksek binasını(!) eklerseniz, balıkların ne kadar çaresiz kaldıklarını daha iyi görebilirsiniz.
Gözümüzün önünde, birer habis tümör gibi yükselen ve gün geçtikçe, tıpkı kronik ve salgın bir hastalık gibi doğayı saran, yeşil alanları ve su kaynaklarını yok eden, beraberinde, kentsel atıkları arttıran, bu görgüsüz yapılaşmaların boyları, 300 metrelere kadar dayanacak ve görmezden geleceğiz. Ama denizin dibinde biçare bıraktığımız balıkların boylarını, göstermelik ve denetimsiz yasaklarla, korumaya çalışacağız. Diğer yandan bu deniz canlılarını besleyen, yüzlerce akarsuyun mecrasını değiştirip, hidroelektrik santralleri, siyanürlü altın arama gölleri, arıtmasız sanayi işletmeleri ile ihtiyaçları olan duru sularına mani olacağız.
Yabancı adı ile sözde bizim olan, gökdelenin boyu, 256 metre, Çinakop  ‘20’ cm altı ise yasak! Arada ki oran, 25600/20=1280 kat!
Bu ünlü binanın terasından, Marmara denizinin, boğazın, her halde tüm İstanbul’un, o güzel manzarası içinde, yasal 30 cm bir ızgara lüfer ile yanında buzlu bir rakının tadına doyum olmasa gerek.
Ama asla şunu unutmayalım. Gök delenlerin boyu büyürken, tüketilen balıklarında boyu ve fiyatları büyümektedir. Bu da, belirli çevreler dışında, artık herkesin her santim balığı, ekonomik olarak yiyemeyeceği anlamına da geliyor.
Milli içkimiz rakının, büyük bir kısmının İngilizler tarafından satın alındığını hala bilmeyen, birçok insanımızın, deniz değerleri ve deniz dibi yaşamla ilgilenmesi de, balık boyları ile kısıtlı kalmaya mahkûm olacaktır.
Has bel kader, böyle bir sofraya oturmanız kısmet olursa bir tabağınızda ki balığa birde bardağınızda ki rakıya bakıp düşünelim.
Dün ne idi, bu gün ne olduk?
Dünyanın yakut kadar güzel bir iç denizinin, çevresini saran, gökdelenlerde yaşayanlar, sırf doğal sabun kullanarak yaptıkları, kişisel temizlik atıkları ile bile, dünyanın en büyük fosseptik çukurunu yaratmaya yeteceklerdir. Bu gerçek büyüklükler orta yerde dururken, santimlik balık boylarını görmek her nedense kimsenin pek umurunda olmuyor! Ekonomi yeniden yapılanabilir ama ya yitirilen doğa?
Sözün özü;
‘’İşten artmaz dişten artar’’ Ürettiğinden fazla tüketmek ekonomide iflası, doğada ise yok olmayı beraberinde getirir.