Kredi artış hızının aslında çok da yüksek olmadığını göstermek için TCMB raporlarında lütfen anlamsız göstergelere başvurmayın.
Birkaç yıl önce bu dünyaya veda eden ve tanınmış bir iktisatçı olan R. Dornbusch’un özlü bir sözü vardı. Mealen şöyle diyordu: “Gelişmekte olan bir ülkenin merkez bankası, parasının değerli olmadığına piyasaları ikna etmek üzere çok farklı reel kur endeksleri hesaplayıp kamuoyuna açıklamaya başlarsa, bilin ki o ülkenin parası değerlidir ve ülke önemli sorunlarla karşı karşıyadır.”
Uluslararası finans yazınına yaptığı katkılarla bilinen Dornbusch’un bu sözü, özellikle döviz cinsinden yükümlülüklerle boğuşan finans sektörüne, şirketler kesimine ve hazineye sahip olan gelişmekte olan ülkeler için geçerliydi. Maliye politikasında ‘her türlü suçu’ işlerken sözünü ettiğim kırılganlıkları nedeniyle döviz kurunu düşük tutmaya çalışan ülkeler için söylenmişti. Oysa kuram ve deneyim, maliye politikası o denli bozukken, döviz kurunun düşük kalamayacağını söylüyordu. Bu ülkeler ise bir yandan para birimlerinin değerli olmadığını; aksine, iktisadi temelleri yansıttıklarını, dolayısıyla ufukta bir kriz olmadığını kanıtlamaya çalışıyorlardı.
Koşullar değişti
Eninde sonunda bu tür suni gelişmeler, yetkililer ne derlerse desinler bir yerden patlak veriyor; gerçek ortaya çıkıyor. Ama bu süreçte, veriler orta yerde duruyorken, ‘kanlarının son damlasına kadar’ onların aslında öyle olmadıklarını, farklı okunmaları gerektiğini kanıtlamaya çalışan kurumlar güvenilirliklerini yitiriyorlar. Elbette, Dornbusch’un bu saptamasına yol açan koşullar değişti. Çoğu yükselen piyasa ekonomisi artık daha sağlıklı bir ekonomiye sahip.
Koşullar değişti dedim, ama o ‘nafile savunma’ anlayışı anlaşılan pek değişmemiş. Başka biçimlerde karşımıza çıkabiliyor. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), 2001 krizinin hemen sonrasında ekonomi politikasını tasarlamak ve uygulamaktan sorumlu diğer kamu kurumları gibi saygınlığını yitirmişti. Bu saygınlık kaybı haklı ya da haksız olabilir; tartıştığım o değil, saygınlık yitmişti. Saygınlığın tekrar kazanılması uzun bir mücadeleyi gerektirdi. TCMB’nin söyledikleri ile yaptıklarının aynı olduğunun anlaşılması ve bu yapılanların önceden açıklanan amaçlara uygun sonuçlar vermeye başlaması ile saygınlık yeniden kazanıldı.
Daha fazla deşmeye gerek yok; söyleyeceğim şudur: Yüksek kredi artış hızından TCMB olarak neden rahatsız olduğunuzu anlıyoruz. Bu artışı engellemek için neden farklı bir yol izlediğinizi de anlıyor ve buna cesaret ettiğiniz için size saygı duyuyoruz. Sanıyorum o izlediğiniz yolun, başka kurumların da devreye girmeleri ile desteklenmedikçe sonuç vermesinin ne denli zor olduğunun siz de farkındasınız. En azından bu köşede bu zorluk hakkında çok yazıldı, çizildi. Üstelik daha kararlarınız yeni açıklandığından itibaren bu tema sürekli yer aldı bu köşede. Amaç, yapıcı bir biçimde sizi uyarmaktı.
Sessizliği seçmek
Kredi artış hızının aslında çok da yüksek olmadığını göstermek için TCMB raporlarında lütfen anlamsız göstergelere başvurmayın. Olmuyor. Yapacağınız iş, başka kurumları, bu arada maliye politikasını da göreve çağırarak, sizi o çok ürküten kredi genişlemesini yavaşlatmaya çalışmak. Bu gerçekleşene kadar da gösterge ardına gösterge üretmek yerine, sessiz olmayı seçerek, yeni açıklanacak verilerin sizin arzuladığınız yönde sonuç vermesini beklemek. Başka kurumlar devreye girmiyorsa da durumu açık biçimde kamuoyuna anlatmak. Yoksa bilmem kaç günlük hareketli ortalama alınca ya da mevcut veriye kafaüstü ters dönüp bakınca, aslında kredi artış hızı o kadar da yüksek çıkmıyor demek değil. Sağda solda bu göstergeler hakkında ‘eğlenceli’ raporlar dolaşıyor, muhtemelen sizler de okuyorsunuz. Aşınma olasılığı -ne yazık ki- olan saygınlık, kişilerin saygınlığı değil, öyle olsa ‘ne yapalım, onlar da öyle yapmasaydı’ der geçeriz, TCMB’nin saygınlığı. O saygınlık kolay kazanılmadı ve kaybı tüm Türkiye’yi olumsuz etkiler.
Fatih ÖZATAY – Radikal Gazetesi