Son üç yıldır genel yayın yönetmeni olduğum Fortune dergisinin yıllık toplantıları için senede bir Amerika’ya, daha doğrusu New York’a giden birisi olarak söylüyorum bunu. İlk kez 1998 yılında gitmiş ve orada uzun sürelerle yaşamamış birisi olarak başlığın fazla iddialı bir söylem olduğunun da farkındayım.
Nereden bu kanıya vardım derseniz… Yolların, metro istasyonlarının bakımsızlığı, bundan 20 sene önceki Amerikan filmlerindeki kamyon ve minibüslerin halen daha sokaklarda olması bu izlenimi yaratıyor. Ekim’in son haftasında hem Turkcell’in New York Borsası’na açılışının 10. yılı hem de derginin yıllık toplantıları için New York’tayken bir başka konu daha dikkatimi çekti. O da mobil iletişimdeki durum. New York’ta cep telefonuyla konuşmak neredeyse imkânsız. Sürekli kesiliyor, bizim 10 sene önceki halimiz gibi. Data servislerini varın siz düşünün. E-maillere ulaşılamıyor, attığınız bir mesaj saatler sonra yerine ulaşıyor falan.
Yerel operatörlerin sınırsız internet ulaşımı v.b. kampanyalarının buna yol açtığı söylense de sonuç değişmiyor. Türkiye’deki altyapıyı, Turkcell’in CEO’su Süreyya Ciliv’in sunumundan öğrendiğime göre nüfusun yüzde 99’unun kapsama alanında olmasıyla dünya birincisi olan Türkiye’nin şartlarını düşündüğümüzde; Amerika’nın kalbi New York’un durumu bir eskimişlik, bir boşvermişlik duygusu uyandırıyor. New York böyleyse ‘ABD’nin gerisi kim bilir nasıldır?’ diye düşünmeden edemiyor insan.
Aslında bu durum başkan adayları için bir fırsat da yaratmıyor değil. “Re-build America” (Amerika’yı yeniden inşa et) diye bir sloganla yola çıkacak bir adayın bence şansı yüksek. Size daha iyi çeken bir mobil telefon sistemi, daha iyi yollar, daha temiz metro (gibi basit, sıradan şeyler) vaat ediyorum dese bence aşırı sağcı Tea Party’den (Çay Partisi) daha fazla destek alacağı kesin.
Bu sene sokaktaki adam biraz daha rahatlamış gibi geldi bana. Geçtiğimiz iki yılda hem sokaklarda yürüyen insanların yüzünden düşen bin parçaydı hem de boş dükkan sayısı oldukça fazlaydı. Benim dükkan doluluğu konusundaki göstergem Madison Avenue. Bu sene boş, tadilatta olan (ünlü isimlerden birisinin tadilatı iki yıldan fazla sürdü, sırf devam eden krizde açılmamak için uzatılıyormuş hissine kapılmıştım) dükkan sayısı hayli azalmıştı.
Akşam restoranlardaki insan sayısında da bence gözle görülür bir artış olmuş. İnsanlar ya krizle yaşamaya alıştılar, ya da ekonomik destek paketleri bir nebze de olsa işe yaramış. En azından Manhattan’da…
Önümüzdeki başkanlık seçimi Amerika için kritik. Eğer yenilenmeyi başaracak bir başkan çıkarabilirlerse ne alâ, aksi takdirde yılların, ABD üzerindeki yıpratıcı etkisi gün geçtikçe daha da fazla hissedilecek. ABD daha da ‘eskiyecek’ ve bir süre sonra küresel algılanması da olumsuz yönde değişecek. Eğer o günler gelir, birileri çıkıp da “ABD kağıttan kaplanmış…” derse bu beni çok da şaşırtmayacak.