Önümüzdeki 10 yılda Türkiye’nin milli geliri, gerek toplamda gerek kişi başına artmaya devam edecektir.
Buna ilaveten Türk Lirası da döviz karşısında değerlenecektir. Dolayısıyla döviz cinsinden ifade edilince kişi başına milli gelir artışı, sabit TL ile ölçülen reel artıştan daha fazla olacaktır. 1960’lı yıllarda iki büyük iktisatçı, Bela Balasa ve Paul Samuelson, dünya ekonomisi ticaretin serbestleşmesiyle “bütünleştikçe” fakir ülkelerin para birimlerinin, zengin ülke para birimlerine karşı değer kazanacağını öngörmüştü. Biz bunu Türkiye’de geçmiş 30-40 yıl içinde “aynen” yaşadık. Özellikle son 9 yılda, yurda giren 300 milyar dolar yabancı para sayesinde (veya yüzünden) Balasa-Samuelson etkisiyle açıklanamayacak kadar Türk Lirası değerlendi. Lakin sıcak para denilen bu “cazip-lanet” dolayısıyla, ulusal tasarruf oranımız, yüzde 20’lerden yüzde 10’lara geriledi. Milli gelirin yüzde 10’una tırmanan “cari işlemler açığı” ile 2011’de dünya şampiyonu olduk. Bunlar ileride yol kazasına sebep olacak gelişmelerdir. Ama girişte ortaya koyduğum milli gelir artışı öngörüm 10-20 yıllık bir vadede yine de geçerlidir.
TÜRKİYENİN BÜYÜMESİ EĞİTİMLE HIZLANDI
Diğer sebeplerin yanında, nüfus artış hızı düşen ülkelerde kişi başına gelir üç sebeple çoğaldı. Türkiye’de de nüfus artış hızı yüzde 3’lerden, yüzde 1’lere geriledi. Bu sayede, 1) Çalışma yaşındaki nüfusun, toplam nüfus içindeki oranı arttı. 2) Kadınlar, daha az çocuk yaptıkları için, daha fazla oranda işgücüne katıldı. Özellikle meslek sahibi iyi öğrenim görmüş kadınlar zamanlarını “evde çocuk bakmak” yerine, işte “para kazanma” ile geçirir oldu. 3) Az çocuk sahibi aileler, çocuklarına daha iyi eğitim verebildi. Genç insan kalitesi yükseldi. Bundan bir süre önce “milli servet” üzerine iki yazı kaleme almıştım…
Yazının devamı için TIKLAYINIZ.