“Kentlerdeki kadınlarımızın işgücüne katılmamasında metro eksikliğinin rolü vardır.”
Türkiye’nin iktisadi gündemi inanılmaz ölçüde fakirdir. Neden öyledir? Ben gündemdeki sığlığın, hükümetimizin, Türkiye ekonomisinin geleceğine yönelik bir iddiası ve projesi olmaması ile yakından alakalı olduğunu düşünüyorum. Sanki iddia imiş gibi ortaya atılan, İstanbul’un imarı ile ilgili projeleri ise yalnızca hüzün verici buluyorum. Bana “pathetic” geliyor. Yerli otomobil üretimi gibi bazı iddialar ise, dibi olmadığı için, pek bir balon duruyor. Son günlerde, merkez bankasının aleni politika hatalarını eleştirmeyi “faiz lobisi iş başında” adı altında yıldırtma girişimlerini ise pek bir “cin olmadan adam çarpma” numarası olarak görüyorum. Bence bu numaralar olsa olsa geleceğe yönelik iddia ortaya koyma kapasitesini kaybetme tespitime delil teşkil ediyor. Müsaadenizle, ben bunları almayayım. Gaz yapıyor. Canım sıkılıyor. TEPAV iktisatçılarından Esen Çağlar bir süre önce “Yoksa kentlerimizdeki kadınlar metro olmadığı için mi çalışmıyor?” diye bir soru ortaya atmıştı. Bugün ona takılayım. Hem daha iktisadi, hem de daha eğlenceli.
Türkiye’nin Cumhuriyet tarihi iktisadi gelişme açısından bir başarı öyküsüdür. Türkiye, fakir bir tarım ülkesinden, bir sanayi ülkesi çıkartmıştır. Memleketimiz, düşük gelirli bir ülkeden, üst orta gelir grubunda bir ülkeye dönüşmüştür. Bundan sonra büyüme sürecinin iki temel engeli vardır. Bunlar da birbirleri ile alakalıdır. Birincisi, eğitim meselesidir. Orta ikiden terk bir nüfus ve OECD’nin PISA test skorlarının ortaya koyduğu gibi ezbere dayalı bir eğitimle Türkiye sektörel verimlilikleri artıramaz. İnovasyona dayalı bir büyüme sürecini tetikleyemez. “Sekiz yıllık eğitim yapıyorum” diyerek, Anadolu Liselerinin İngilizce Hazırlık Sınıflarını kapatan bir zihniyet dünyayla yarışan bir nesil yetiştiremez. Fransızların bile, İngilizceyi okul öncesinde öğretmeye başladığı bir dünyada, İngilizce öğretmeyi üniversite sistemine öteleyen bir sistem başarısızlık üretmeye mahkumdur. Eğitim, Kürtçe filan değil, bildiğiniz Türkçe ve İngilizce eğitim Türkiye’nin ana derdidir. Eğitimsiz işgücü, orta gelirli bir ülke olarak kalmaya mahkum olmak, orta gelir tuzağına yakalanmak demektir. Bu ilk noktadır ve bütün sıçramaya çalışan ülkelerin ortak derdidir.
İkincisi ise, Türkiye’nin Türkiye’ye özgü olan derdidir: Kadınların işgücüne katılma oranı yüzde 25’lerdedir. Bu oran son derece düşüktür. Dünyanın ilk yirmi ülkesi arasında yer alan bir başka bize benzeyen ülke ile kıyaslandığında bile Türkiye anlaşılmaz bir biçimde geride görünmektedir. Müslümanların çoğunlukta olduğu Endonezya’da kadınların işgücüne katılımı yüzde 55 düzeyindedir. Türkiye’nin iki katıdır. Yok artık dedirtecek durumdadır. Endonezya’yı unutsanız dahi, örneğin, Mısır’da da kadınların işgücüne katılım oranı bile Türkiye’nin üzerindedir. Düşüktür ama Türkiye’den daha yüksektir. En azından Devlet Planlama Teşkilatı’nın Dünya Bankası ile yayımladığı rapordaki 2009 yılı rakamları buna işaret etmektedir.
Bu durumun eğitimle ilgili bir boyutu elbette vardır. Ancak meselenin bir de kültürel boyutu olmalıdır. Olmasaydı. Müslümanların çoğunlukta olduğu bütün ülkelerde kadınların işgücüne katılım oranı sistematik olarak daha düşük olmazdı. Sorun şudur: Neden Müslümanların çoğunlukta olduğu bütün o diğer ülkeler arasında dahi Türkiye listenin sonunda yer almaktadır? Cumhuriyet reformları neden Türkiye’yi bu alanda daha öne taşımamıştır? Bizim kadınlarımız neden ev dışına daha az çıkmaktadırlar? Cevaplarını bulmamız gereken sorular galiba bunlardır. Ben burada şehirlerimizde, bir yerden diğerine rahat ve dakik seyahat edebilme imkanı veren bir metro sisteminin kolaylaştırıcı bir faktör olabileceğini düşünürüm. Metronun yalnızca dakik seyahat imkanı nedeniyle bir ülkenin verimlilik düzeyine pozitif katkı yapabilmesini de beklerim. Dolayısıyla başlangıçtaki, soruya cevap şöyle olabilir: “Kentlerimizdeki kadınların çalışmamasında metro eksikliğinin bir rolü vardır.” Aynı biçimde, uzun yıllardır, başörtüsü/türbanın bir eğitim engeli haline getirilmiş olmasının da bence bir payı vardır. Nilüfer Göle, yıllar önce “Modern Mahrem”de , başörtüsü/türbanın mahiyeti konusunda kafalarımızdaki kilidi açmıştı. O günden bugüne, başörtüsü/türban yasağının Türkiye’ye iktisadi maliyeti ile ciddi bir araştırma yapılmamış olması büyük bir eksikliktir. Daha yapılacak çok iş vardır.
Yine de, merkez bankasının, belirsizliklerin arttığı bir dönemde, kafa karıştırıcı faiz bandından vazgeçip, bir an önce tek bir politika faizi uygulamasına dönmesinde fayda vardır. İnadın memlekete faydası yoktur. “Yine de dönüyor” bir nevi yani.