Yeni para politikası, Merkez Bankası’nın temel aracını giderek zayıflatmakta mı olduğu sorusunu hep uyandırdı bende.
2002 başından küresel krizin şiddetlendiği 2008’in son aylarına kadar Merkez Bankası’nın temel politika aracı kısa vadeli faiz haddi idi. O dönemde, bankacılık sisteminde fon fazlası vardı ve dolayısıyla bu kısa vadeli faiz, Merkez Bankası’nın bankalardan gecelik vadede borç alma faiziydi. Küresel krizle birlikte, bankacılık sistemini rahatlatmak ve bankaların birbirleriyle korkmadan alışveriş yapmalarını sağlamak üzere farklı araçlar da devreye girdi.
2010 Kasımı’ndan bu yana deÄŸiÅŸti Â
Bu tür araçların tümü ya da bir kısmı, 2002-2008 döneminde finansal sistemde gerginlik yaşandığında (2004 ve 2006’nın bazı ayları mesela) da kullanılmıştı. Bu nedenle, araçların çeşitlenmesine karşın 2010’un son aylarına kadar temel politika aracının yine kısa vadeli faiz haddi olduğunu belirtmek çok yanlış olmayacak. Bu sefer, sistemde fon eksikliği olduğu için temel politika faizi haftalık vadede Merkez Bankası’nın bankalara verdiği borcun faizi (repo faizi) oldu.
2010’un kasım ayından bu yana ise Merkez Bankası başka bir para politikası uyguluyor. Artık tek politika aracı kısa vadeli faiz değil. Zorunlu karşılık oranlarını ve faiz koridorunun genişliğini (Merkez Bankası’nın gecelik vadede borç verme faizi ile borç alma faizi arasındaki fark) kullanıyor.
Merkez Bankası’nın politika faizinin temel politika aracı olması oldukça zahmetli bir süreçte gerçekleşti. 2001 krizinden sonra bunu sağlayabilmek için çok sayıda düzenleme yapıldı. Maliye politikasının disiplinli olması, Merkez Bankası’nın örtük enflasyon hedeflemesine geçmesi ve bankacılık sektörünü ayağa kaldırmak için yapılanlar bu düzenlemelerin hayata geçirilmesini kolaylaştırdı.
Kasım 2010’dan beri uygulanan yeni para politikası, Merkez Bankası’nın bu temel aracını giderek zayıflatmakta mı olduğu sorusunu hep uyandırdı bende. Sözünü ettiğim dönemdeki yazılarımda, bu soru çerçevesinde bazı olgulara değindim. Mesela şu: Bankaların birbirleriyle yaptıkları işlemlerde ortaya çıkan faizin, Merkez Bankası’nın politika faizinin yakınında bir yerde oluşması gerekiyor ki Merkez Bankası’nın aldığı faiz kararları mevduat ve kredi faizlerini etkileyebilsin. Oysa Kasım 2010’dan sonra, Merkez Bankası, temelde döviz kuruna ilişkin kaygıları nedeniyle bu faizin koridor içinde büyük dalgalanmalar göstermesine ve kendi faizinden sapmasına izin verdi. Sonra da bildiğiniz gibi bu koridoru son derece genişletti (Ağustos 2011’de ise tekrar daralttı).
Politika deÄŸiÅŸikliÄŸi mi?Â
Pazartesi günü Merkez Bankası Ankara’da banka ekonomistlerine bir sunum yaptı. Bankalar lira cinsinden yükümlülüklerinin bir kısmını Merkez Bankası’nda lira cinsinden tutmak zorundalar. Yükümlülüklerinin ne kadarını Merkez Bankası’nda tutacaklarını zorunlu karşılık oranı belirliyor. Toplantıda Merkez Bankası yetkilileri bu yükümlülüklerin bir kısmının döviz olarak tutulmasına izin verebileceklerini belirtmişler. Dün gazetelerin ekonomi sayfaları bu haber ile doluydu.
Zorunlu karşılık sistemi ile temel politika aracı olan faiz haddi arasında bir ilişki var. Bu nedenle, sözü edilen olası uygulama, yine aynı soruyu, ama bu sefer daha güçlü biçimde zihnime yerleştirdi. Merkez Bankası kısa vadeli faiz aracını giderek etkisizleştiriyor mu? Ek soru: Öyleyse, ortalık sakinleştiğinde (Ne zaman? Birkaç yıl sonra?), bu uygulama o zamanki para politikası açısından risk oluşturur mu? Bundan sonra, ara sıra, bu sorular etrafında dolanacağım.
Fatih ÖZATAY