Başbakan Erdoğan Suriye konusundaki hassasiyetini yineledi. Üstelik yine faturayı medyaya keserek… Orada akan kan ve gözyaşı olduğunu, buna tahammül etmeyeceğini, meseleye kendi açısından bakmayan medyaya da tavrı olmaya devam edeceğini söyledi.
Öncelikle Başbakan başta olmak üzere iktidar edenlerin anlamadıkları ya da anlamak istemedikleri bir şey var. Hiç kimse Suriye içindeki demokratik olmayan uygulamaları ve yaşananları onaylamıyor.
Çünkü aklı başında hiçbir insan, eğer demokratik duyarlılıkları varsa baskıcı bir rejimin taraftarı olmaz. Elbette Libya’da çekilip, Suriye’de yaşanıyormuş gibi gösterilen haberlerinde… Öyle olsa, benzerlerinin yaşandığı Türkiye’de yapılanlara da ‘böyle medya’ itiraz ediyor olmazdı. ‘Böyle medya’ dediğinin kast ettiği şey ise bambaşka…
Suriye’de Irak tipi değil, maalesef artık Türkiye tipi de değil, gelişmiş demokrasilerdeki gibi bir uygulamaya kimsenin itiraz ettiği yok. Ama yine ‘böyle medya’ tecrübelerinden biliyor ki, banker cehennemi içerisinden demokrasi de çıkmaz. Bakınız Libya, Mısır ve Tunus’a…
Oraya ancak oyunu bozan birini kaldırıp, oyunu devam ettirecek birini koyarlar. İşte ‘böyle medya’ buna karşı çıkıyor. Suriye’de gerçek anlamda bir demokrasi var olacaksa, bu bizdeki PKK benzeri muhaliflerin terörist faaliyetleriyle gerçekleşmez. Ancak bankerlerin ekmeğine yağ sürer.
Suriyeli’nin kendi iç dinamikleri içinde dönüşümünü sağladığı bir yapılanmaya kimsenin karşı çıktığı yok. Buna Suriye yönetimi de dahil… Ama bugün Türkiye’nin de yönetimiyle destek verdiği projede ‘sen kalk, başkası gelsin, o da ne denirse onu yapsın, arıza çıkarmasın’ tavrının da kabul edilebilir bir tarafı yok.
Elbette tam bağımsızlığın kıymetini bilen ve Atatürk önderliğinde ülkesinde bunu sağlamak yolunda model yaratan bir milletin evlatları da, onun ‘böyle medyası’ da bu çekincesini ortaya koyacak ve gerçeğin peşinde koşacaktır. Başbakan’ın tavrı ne olur, açıkçası o da ‘böyle medya’ da kimsenin umurunda değil.
Çünkü ‘böyle medya’ Türkiye’nin gerçekleriyle hareket ediyor. Oysa mezhep ayrımcılığı üzerinden okyanus ötesinden gelip de dibimize komşu olanların cephesinde hareket eden iktidarın yanıtlaması gereken başka sorular var.
Şimdi siz bırakın ‘böyle medya’yı… Bırakın Suriye’nin içinde yaşananları… Bırakın sahte ‘demokrasi savaşçılığı’nı… Bu işin en başından beri ‘iç meselemiz’ olarak adlandırdığınız Suriye konusunda bu suallerin yanıtını verin.
Bunun neresi bizim iç meselemiz? Siz muhalif denen teröristleri bu ülkeye getirmeden, maddi ve ayni yardım yapmadan önce konunun bizim iç meselemiz olan bir tarafı yoktu. İkinci soru halen yanıtsız bekliyor. Bir Türk Jeti düştü ve askerlerimiz şehit oldu. Yanıt verin: Türk uçağının orada ne işi vardı?
Yine cevaba muhtaç bir soru: Türkiye neden bu kadar hassas? Burada hesapları olan ABD yetkililerinin bile, seçim nedeniyle ‘bu sene olmaz’ dediği zirvelerde, ‘en azından göstermelik bir müdahale yapsaydık’ diyen bizim Dışişleri Bakanımız değil mi?
Son sual de ekonomik olsun. Bu kadar çabalamanın, bu kadar ısrarcı olmanın temelinde, ekonomisini sıcak para üzerine dayandırmış Türkiye’nin, dünyada sıcak para hareketinin yavaşlaması nedeniyle, bunalıma girmesinin ilgisi var mı? Daha açık sorayım. Suudi Arabistan ve Katar kanalıyla bize gelecek olan yeşillikler bu işin neresinde? Bence tam da göbeğinde…