Siyasetçiler her fırsatta milli iradeden bahsediyor. Her bir milletvekili ve parti genel başkanı, millet adına görev yaptığının altını çiziyor. Ama ortaya konulan tavır, ‘oy ver daha fazla da konuşma’ cinsinden…
Demokratik bir ülkede sivil toplum kuruluşları ve mesleki örgütler tamamen devre dışı bırakılıyorsa, bilhassa yürütme bu kuruluşları ya dinlemiyor ya da dinliyor gibi yapıyorsa, insanlar yasama organına derdini anlatmak istemez mi?
Fakat son yıllarda erkler ayrılığı o kadar ortadan kalktı ki, yasama mensuplarına ulaşmak vatandaş için adeta imkânsız bir hal aldı. İşte son olarak öğretmenler MEB Yasa Tasarısı’na itiraz etmek için seslerini Meclis önünden duyurmak istediler.
Sonuç: Karanfil uzattıkları polisler, kendilerine gaz ve tazyikli su ile karşılık verdi. Bir meslek grubunun kendisini direkt ilgilendiren bir yasa hakkında görüşü alınmadığı için, Meclis’e gidip sesini duyurması suç mu?
Yine yakın zamanda yurtseverlere özgürlük isteyen insanlar Meclis’e gidip, yasal düzenleme öncesi seslerini duyurmak istediler. Sonuç: Gaz ve tazyikli su… Biraz daha gerilere gidelim. Yatağan işçileri özelleştirmeye karşı önce küçük bir grup halinde Ankara’ya gittiler.
Yine Meclis’e yaklaştırılmadılar. Ama basın açıklamalarını yapabildiler. Aradan süre gip de verilen sözler tutulmayınca, daha geniş kitlelerle Meclis’e gitmeye karar verdiler. Fakat Ankara yolundan geri döndürüldüler.
Biraz daha geri gidelim. Tekel işçileri…Ankara’da Meclis’e seslerini duyurmak istediler. Ankara’nın göbeğinde denize döküldüler. Üstelik suya düşene, tazyikli su ve gaz sıkacak kadar kendinden geçmiş memurları da gördük.
Her şeye rağmen direndiler ve günlerce Ankara’da kaldılar. Sonra yasal düzenleme bahanesiyle söz verilip, dönmeleri sağlandı. Akabinde toplu halde baş edilemeyen işçiler, tek tek avlanıp 4C’li hale getirildiler.
Eğer vatandaş isen ve Meclis’e gideceksen, 12 Eylül tarzı bir yaklaşım içinde 3 kişiden fazla yürüyemezsin noktasına kadar geldik. Bu örnekler o kadar çoğaltılabilir ki… Bu insanların savundukları konularla ilgili hemfikir olmayabilirsiniz.
Fakat ortadaki garipliği görmüyor musunuz? İşçi, memur, köylü, esnaf, öğretmen kim olursanız olun görüşünüz alınmıyor. Sonra bir araya gelip Meclis’e giderek derdinizi anlatmaya çalışıyorsunuz; karşınıza sopa atacak başka memurları dikiyorlar.
Ekonomik Sosyal Konseyi yıllardır toplamadınız. İnsanları dinlemiyorsunuz. Şikâyetlerini yok sayıyorsunuz. Kendi Meclis’lerine bile gitmelerine izin vermiyorsunuz.
Meclis TV’yi kısıtlıyorsunuz. En kritik yasaların görüşmesini yayın dışı saatlere denk getiriyorsunuz. Bununla da kalmayıp, basını da Meclis’in kapısına koyup, haber alma özgürlüklerini kısıtlıyorsunuz.
Sonra da çıkıp; milli iradeden bahsediyorsunuz. Oy vermek ve oy almak sadece bir istatistikten ibarettir. Vatandaşa ‘seçimden seçime oy ver, gerisine de karışma’ diyorsanız; bunun adı demokrasi olmaz.
Zaten artık ülkedeki rejimin demokrasi olmadığı konusunda iktidar yanlısı ya da karşıtı herkes aynı fikirde. Sadece bazıları bunda sakınca görmüyor, bazıları görüyor. Tek fark bu.
Peki ama o zaman siz açıklayın da öğrenelim. Vatandaş Meclis’e gidip derdini anlatamıyorsa, dilinizden düşürmediğiniz bu Meclis’teki irade kimin?